Bugün Suriye'de askerî olarak rol oynayan birçok devlet
(İngiltere, Fransa ve Rusya başta olmak üzere) yüz yıl önce de bu
bölgenin kaderini değiştiren olayların göbeğindeydiler. Aynı güçler
bölgenin yeniden ve belki de bir daha eski haline avdet etmesini
imkansız kılacak şekilde ufalanarak parçalanmasının aktörleri
olarak öne çıkıyorlar. Bu güçler dün de kendi kirli çıkarlarına
hizmet edecek yerli işbirlikçiler bulmuştular ve maalesef bugün de
buluyorlar.
Askeri tarih yazarı İngiliz akademisyen John D.
Grainger'in 2013'te ABD'de yayımlanan ve geçtiğimiz
günlerde Türkçe'ye de çevirilen “Suriye İçin
Savaş-1918-1920” başlıklı kitabı, 'dün' olanların 'bugünü'
nasıl etkileyip dönüştürdüğünü anlatması bakımından çok önemli.
Yazar “Ortadoğu”yu, tüm 20. Yüzyıl boyunca
'taciz edilmiş bir bölge' olarak tarif ediyor ve
bölgenin bu ününün 21. Yüzyıl'a da sarktığını kaydediyor. Bölgenin
büyük bir uluslararası ilginin sonucu olarak taciziyse, ilk kez,
“Büyük Savaş”
sürecinde, OsmanlıDevleti'nin bu savaşa dahil
olması ve müttefik devletlerin saldırılarına maruz kalmasıyla
başlamıştır.
Grainger'a göre “Osmanlı İmparatorluğu”nun her bölgesi İstanbul'dan
Yemen'e, Libya'dan Kafkasya'ya, Kahire'den Bağdat'a dek,
'tacizler'in parçasıydı ama en zorlu, şaşırtıcı ve karışık
bölgesi Suriye'ydi. Burası, Suriye, Lübnan,
İsrail, Batı Şeria-Gazze, Ürdün, Mısır
veTürkiye'deki bazı parçaları birlikte kapsayan
bir coğrafi terimdir. Bu bölgenin 1500 yıl boyunca, özellikle de
dinsel topluluklar halinde çok bölünmüş nüfusa sahip bir memleket
olduğunu belirten Grainger kitabının önsözünde şu tespitlerde
bulunuyor:
“Vasati olarak uyuklamakta olan bir Osmanlı vilayetler
kümesinde, çağdaş dünyanın kötülüğüyle
en fazla dillere düşmüş savaş ve entrika kaynağı bir
fesat yuvasına dönüşümün yakın nedeni, burasının 1917 ve 1918'de,
İngiliz kuvvetlerince zapt edilmiş olmasıydı. Mücadeleler
süresinde, Britanyalılarca, diğer halklar ve
ülkelere, hepsinin yerine getirilmesi olanağı olmayan bir dizi
vaatlerde bulunulmuştu. Dehşete düşürecek kadar zor bir savaşın
baskısı altında, Britanya hükümeti, başkalarını
ödüllendirmeyi kabulde, bu ödüllerin ve vaatlerin çakışıp
çakışmadığını da fazlaca tasa etmeksizin, savurganca bir tutum
izlemişti. 1918 ve 1919'da, pek tabii, çelişkiler ortaya
dökülmüştü. İşte o zamandan beridir, güçlükler
süregelmektedir.”