Donald Trump'ın “müesses nizam”a tepki gösteren 'beyaz'
kitlelere oynayarak seçimleri kazandığına dair bir algı var. Oysa
bu algı tam olarak gerçeklere tekabül etmiyor. Mesele bu kadar
basit değil. Mesele, 'ABD politikalarının restorasyonu'yla ilgili
anlaşmazlıklardan çıkıyor. Burada devreye, “FBI” gibi, “CIA”
gibi, karar alma mekanizmaları üzerinde etki gücü fazla olan
kurumlar giriyor. Hillary Clinton'un seçilmesine kesin gözüyle
bakılırken FBI'in devreye girip, Trump'un elini güçlendiren
girişimlerde bulunması dengeleri değiştirdi.
Trump kazandı, ama mücadele devam ediyor. 13 Kasım tarihli
yazımızda güç odakları arasında uzlaşma sağlanmaması halinde bu iç
çatışmanın içerde ve dışarda yansımaları olacağını söylemiştik.
Trump'ın Irak, Suriye, Pasifikler veya Baltıklar'da
bir takım oldu-bittilerle yüz yüze gelebileceğini ifade etmiştik.
Bu oldu-bittilerin Başkanlık koltuğuna otursa bile, Trump'ı kendi
vaatleriyle ciddi biçimde yüzleştireceği ihtimaline de dikkat
çekmiştik.
ABD'de güç odakları arasındaki görüş ayrılıklarının
giderilemediğine ilişkin emareler ortaya çıkmaya başladı. “Halep”
konusunda ABD ile Rusya arasındaki 'uzlaşmazlık', emarelerden biri.
Suriye'deki uzlaşmazlık halinin 'derinleşmesi' Trump'ı fikir
değiştirmeye zorlayabilir.
Trump, Başkanlık koltuğuna oturur oturmaz, ilk iş olarak
Pasifiklerin iki yakasındaki 11 ülkeyle yapılan ve Çin'i rahatsız
eden “Trans Pasifik Ortaklığı Anlaşması”ndan ABD'yi çıkaracağını
açıklamıştı. Bu mesele de, güç odakları arasında uzlaşmazlık
sebebi. Hillary Clinton'ın da bu anlaşmaya karşı olduğunu
hatırlatalım. Trump Çin'den hoşlanmıyor ama “TPP Anlaşması”nı iptal
etmesi Çin'in işine gelir. Siyasi risk alarak bu anlaşmaya imza
atan birçok ülke ABD'nin TPP'den çıkması halinde Çin'e
yönelebilecekleri uyarısı yaptılar bile.