Bizim medyada gözden kaçtı ama ABD’de, özellikle akademik camiada önemli bir polemik yaşandı. Bu tartışma yakın bölgemizde yaşanan gelişmelerle de ilgili. Önce bir hatırlatma yapalım. “I. Dünya Savaşı”nın sonunda sömürgeci güçler “Osmanlı İmparatorluğu”nu parçalayarak aralarında pay ettiler. Yakın bölgemizin siyasi haritası aşağı yukarı1916’da İngiltere, Fransa (ve Rusya) arasında sinsice imzalanan “Sykes-Picot” anlaşmasının ürünü. Yüz yıl sonra yakın bölgemiz yine ufalanma sürecine sokuldu. Irak’ta ve Suriye’de yaşanan, ancak etkisini daha geniş bir havzada hissettiren süreci doğru okumak gerekiyor. Barzani’nin referandumuyla, “Katalanlar”ın referandumuna Batı dünyasından gelen tepkiler ise dikkat çekici. İlkine tepkiler yumuşak tonlardayken, Katalanlar’a tepki çok daha sert tonlardaydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun tasfiye edilmesine yönelik süreç aslında 19. Yüzyılın ilk yarısında başladı. İngiltere, “Rusya faktörü” ve diğer jeo-politik gerekçelerle süreci geciktirme yoluna gitti. Alman iktisatçı Friedrich List 1841’de yayınladığı “Politik Ekonominin Ulusal Sistemi” başlıklı kitabında Avrupalı büyük güçlerin Asya kıtasında ortak ekonomik çıkarları bulunduğu gerekçesiyle uluslararası bir sistem inşa etmeleri gerektiğini savunuyordu. List, kitabında “Osmanlı Türkiyesi”nin ceset halinde olduğunu ve bir süre daha dışardan destekle yaşayabileceğini vurgulayarak, “Durum, Perslerle Türkler kadar, Çinlilerle Hindular ve diğer tüm Asyalı halklarla tamamen aynı” diye yazmıştı. Asya uluslarının dağılmasının kaçınılmaz olduğunu savunan List’e göre Asya vesayet altına alınmalı. Asya hem Avrupa sanayiisine ham madde tedarik etmeli, hem de pazarları sınırsız şekilde Avrupalılara açılmalıydı. List, Avrupalı güçlerin ortak çıkarlarının, Akdeniz, Kızıldeniz ve Basra Körfezi’ndeki güzergahlar üzerindeki ‘Asyatik barbarlık’ barikatlarının yıkılmasını gerektirdiği kanısındaydı. Zira bu...