Gün geçmiyor ki, aile içi cinayete kurban giden bir kadın, erkek veya çocuk haberi almayalım…
İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa ve zinayı suç saymayan yasa başta olmak üzere Batıl(ı) yaşam biçimini dayatan yasalar, bu cinayetlerin müsebbibi ve tetikleyicisi olup âcilen kaldırılmalıdır.
Ancak, bu yasalar yürürlükten kalksa da, Batıl(ı) yaşam biçimi bütün küresel ve yerel araçlar kullanılarak özendirildiği sürece, İslâm’ın “huzur vesilesi” olarak gördüğü Aile kurumunun günbegün sarsıldığı, aşındığı ve çökmekte olduğu gün gibi âşikârdır.
Öyleyse yapılması gereken, bu yasaların iptaliyle yetinmeyip, insan fıtratının gereği olan İslâm Ailesi’ni inşâ, ihyâ ve tahkim ederek milleti yaşatacak her türlü tedbiri âcilen almaktır.
Bilelim ki, Allah’ın meşrû kıldığı sınırlar içinde iki cinsin nikâh akdi ile bir araya gelmesiyle oluşan fıtrî aile, kuşatıcı bir maddi-bedeni ve manevi-ruhi huzur ve sükûn iklimine; “sekînet”e zemin hazırlar.
İnsan türünün iki parçasının âile kurumu oluşturması ile iki büyük fayda ortaya çıkar: