“Eleştiri” deyince, bir kişi, eser ya da konuyu doğru ve yanlışlarını göstererek anlatmak amacıyla yazılan edebi yahut felsefi metinleri; kendine has kuralları olan (Arapça ‘tenkit’, Grekçe ‘kritik’ denen) yazı türünü kastetmiyoruz. “Tenkit ibadettir” diyen eskilerin şerh, haşiye vb. ilmi ürünleri ise nerde!..
Sözde “eleştiri” adına genelde bir kişi, eser ya da konunun hep yanlışlarını, eksiklerini, hata ve kusurlarını ortaya dökerek o kişi-kurum, eser ya da konuyu zemmetmek amacıyla söylenen sözleri, yazılan yazıları, özellikle de sosyal medyada uçuşan mesaj ve görüntüleri ‘tenkit’ etmektir muradımız.
Yazık ki, eleştiriyi hep bu yaygın olarak tüketilen olumsuz manasıyla kullanıyor ve bu -sözüm ona- “eleştiri” türünü çok seviyoruz: Birilerinden söz edilmeye görsün; takdir etmek, hakkını teslim etmek veya hiç değilse anlamak yerine, öncelikle mevcut tüm eleştiri oklarımızı hoyratça atıyoruz hedefe.
Eğer eleştirimize konu bir kişi, kurum ya da anlayışsa ve eğer biz bunlara “rakip-karşıt isek” veya “tutmuyorsak”, eleştiri adına her malzeme kullanılmaya değerdir; şu veya yoldan ulaşılan herhangi bir bilgi, haber ve görüntü tahkike, tetkike ya da ihtiyata lüzum görülmeden derhal ‘dost meclislerinde’, ekranlarda, sosyal paylaşım alanlarında ‘vukûfiyetle’ (!) çözümlenip yorumlanır ve hiç vakit kaybetmeden tüm gerçek ve sanal ağlar üzerinden ‘tıkla gitsin’ kolaycılığı ile etrafa yayılıverir…
“…hakkında bir bilginiz olmayan şeyi dilden dile aktarıp ağızlarınızda geveliyorsunuz…” (Nûr 15)