“Namaz Gönüllüleri” olarak, ülkemizi karış karış dolaşmaya ve il il, ilçe ilçe “Namazla Diriliş” programları icra etmeye devam ediyoruz şükürler olsun. Son zamanlarda çalışmalarımızı gençler üzerinde yoğunlaştırmaya karar verdik. Üniversite düzeyinden lise ve ortaokul düzeyine kadar gençlerimizle namazın güzelliklerini paylaşmaya gayret ediyoruz. Çoğunlukla okullar, öğrenci yurtları, Kur’ân kursları, çeşitli resmi ve sivil kurum ve kuruluşlarımızın gençlik kolları ve gençlik merkezleri, kitap kafeler, kitap fuarları ve benzeri mekânlar uğrak yerlerimiz oluyor. Doğrusu pırıl pırıl gençlerimizle buluşmak ve onlarla namazı konuşmak bizleri ziyadesiyle memnun ve mesrur ediyor.
Bu çerçevede Ekim ayı içinde sadece kardeşinizin Afyon-Bolvadin ve Sandıklı, Zonguldak, İstanbul-Sultanbeyli, Fatih, Sefaköy, Kâğıthane, Kartal, Maltepe, Kocaeli, Kahramanmaraş, Antalya-Korkuteli ve Elmalı, Aydın-Nazilli, İncirliova ve Köşk, Batman, Tunceli-Pertek ve Çemişgezek programlarını organize eden namaz âşıklarına ve ilgi ile dinleyen gençlerimize yürekten selam ve dualar ediyorum. Siz bu satırları okurken Bayburt-Erzurum, hafta sonu da Diyarbakır-Kütahya hattında olacağız inşallah. Diğer “namaz gönüllüsü” hocalarımızın da her biri hemen her gün ülkemizin bir köşesinde doludizgin “namazla diriliş” sohbetleri icra etmekle meşguller. “Namaz davası” için koşturan, konuşan hocalarımızdan, emek ve destek veren tüm kişi ve kurumlardan Rabbim razı olsun.
Denilebilir ki; ‘bunca emek ve çabanın karşılığı nedir?’ Hemen söyleyelim ki, on iki yıldan beri bize ulaşan çok sayıda olumlu geri dönüşler bizi sadece mutlu etmekle kalmıyor, aynı zamanda motive ediyor, şevkimizi ve gayretimizi artırıyor. Namaz, öylesine “belirleyici”, “şekillendirici” ve “odak” bir ibadet ki, namaz üzerinden Rabbi ile düzenli bir iletişim kurabilen bir insanın, özellikle de gencin hayatı tepeden tırnağa değişmeye başlıyor ve aldığımız çok sayıda mesaj bu hakikati teyit ediyor. Dahası namaz, hem bireyi hem de toplum hayatının tüm alanlarını doğrudan etkileyip dönüştürüyor.
Bu arada 3-4 Kasım’da yapılan “Şehir ve Medeniyetin İnşasında Cami ve Din Görevlilerinin Rolü” başlıklı sempozyumun önemine değinmeliyim: Müslümanları sadece namaz kılmak için değil, eğitim, istişare, dayanışma vb. için de bir araya getiren ve onları şefkatle kucaklayan “câmi’lerimiz”, elbette millet ve ümmet olarak yeniden dirilişimizin merkez üsleri olacaktır. Sezai Karakoç’un tanımladığı gibi, “mihrabıyla bir tapınak, minberiyle bir toplum ve bir devlet, kürsüsüyle de bir okul” olan camilerimiz, yeniden hayatımızın mihverine oturmalıdır. R. Garaudy’nin tespiti ile, “Namazda tüm dünya Müslümanlarının tek bir yöne yönelmeleri, Allah’tan başka güç tanımayan insanların ortak bir hedefte birleştiğinin güzel ve tek örneği” olup, Aliya İzzetbegoviç’in harika ifadesi ile, “Hayat insanları birbirinden ayırıyor” iken, “cami ise onları tekrar tekrar bir araya getirip kaynaştırıyor...”
İşte bütün bu sebeplerledir ki, Müslümanlar olarak varlığımızı, birliğimizi, dirliğimizi ve kimliğimizi yeniden onarıp, ayağa kalkmamızda namaz ve cami, merkezi bir role sahiptir. Efendimizin (s.a) “Bu Din’den kopacak son halka” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/232) olarak nitelediği “namaz”a hep birlikte (cami cemaati olarak) sarılıp bu “son halka”yı tahkim etmez isek, Din’i yeniden nasıl ihyâ ve inşa edebiliriz? Rabbimizin Yunus 87’de Musa ve Harun (a.s) üzerinden bize verdiği ‘evlerinizi kıblegâh edinip namazı cemaatle kılın’ talimatını ıskalayarak nasıl ayağa kalkabilir ve zafer müjdesine lâyık ve nail olabiliriz?