“İdeolojik ve Siyasi Hareketlerin Ömrü” başlıklı geçen haftaki yazımıza oldukça farklı tepkiler aldık. Bir devleti, partiyi veya örgütü bahis mevzuu etmediğimizi, genelde insanlık, özeldeyse Müslümanlar olarak yaşanmakta olan tıkanıklıkları aşabilmek için çıkış noktaları aradığımızı özellikle vurguladığımız söz konusu yazıdaki İbn Haldun ve İ. Slone’nin devletlerin ömrüne dair sarsıcı tespitleri, bütün kurum ve kuruluşların, örgüt ve hareketleri ilgilendirmiş olmalıydı ki, bu denli karşılık buldu, konuşuldu.
Yazının sonunda, fikir ve aksiyon insanı merhum Aliya İzzetbegoviç’in, Müslümanlar olarak böylesi netameli süreçlere ‘ancak Din ile; Allah’a olan temiz ve sarsılmaz bir imanla ve dinî vecibelerin yerine getirilmesi ile engel olunabileceğini’ söylediğini hatırlatmış, yine onun adlandırdığı “İslâmî yeniden doğuş” sürecini ancak iman ve salih amelle zafere ulaştırabileceğimizi yazmıştık.
İşte bu sarsılmaz imanın adı Tevhid, salih amelin başı ise “Tevhid Eylemi” olan Namaz’dır. Bugün, Müminlerin İktidarının ancak namazı ikâme ederek Allah’ın yardımına nail olabileceği ve ancak namaza tutunarak ayakta kalabileceği hakikatini ele alacağız.
Öncelikle Allah Teâlâ›nın, kullarına yardım ve zafer lûtfetmesini belirli şartlara bağladığı ve bu bağlamda İktidar-Namaz ilişkisini belirlediği iki âyet-i kerimeyi birlikte okuyalım:
Hac, 40. Âyet: “...Muhakkak ki Allah, kendisine (davasına, dinine, mazlum/muhtaç kullarına…) yardım eden(ler)e yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izzetli(mutlak galip)dir.”