Birkaç gün önce Hakk’a yürüyen merhum üstadımız Nuri Pakdil, Ümmet-i Muhammed’i parçalayan bütün ayrıştırıcı, ötekileştirici, bölücü alt kimlikleri iptal eden ve birleştirici, kaynaştırıcı üst kimliğimiz olan “Müslümanlığımızı” böyle bir sloganlaştırmıştı: “Ne mutlu Müslümanım diyene”!
Rabbimiz Nuri Pakdil üstadımıza gani gani rahmet eylesin ve mekânı Cennet olsun inşallah.
Üstadımız, şair hassasiyeti ve mütefekkir basireti ile bölücü alt kimliklerin ümmetin geleceği için ne büyük bir tehdit arz ettiğini görmüş olmalıydı ki, bu ortak kimliğimize sıkıca sarılmayı teşvik etti.
Kuşkusuz bu tehdit yeni ortaya çıkmadı. Âlim ve şair Mehmet Akif Ersoy merhum da o gün “kavmiyetçilik” diye adlandırılan ırkçı/ulusçu akımların Osmanlı Devleti başta olmak üzere bütün “İslâm milleti”ni (“ümmet”i) nasıl paramparça ettiğini yüreği yanarak temaşa etmiş ve kendi Arnavut alt kimliğinden başlayarak kavmiyetçilik/ırkçılık yapmanın “küfür” olduğunu cesaretle haykırmıştı:
“Hani milliyetin İslâm idi?
Kavmiyyet ne?
Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine!
Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatta yeri?
Küfr olur, başka değil kavmini sürmek ileri.
Arab’ın Türk’e, Laz’ın Çerkez’e yahud Kürd’e,
Acem’in Çin’liye rüçhanı mı varmış, nerde?
Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? Ne gezer?
Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber.
En büyük düşmanıdır rûh-u Nebî tefrikanın,
Adı batsın onu İslam’a sokan kaltabanın.”