“Kur’ân Ayı” Ramazan-ı Şerif’te, mideler yeme-içmeye kapalı ama kalpler Allah’a açık iken “Sözün En Güzeli” olan Kur’ân-ı Kerim’i okumak, anlamak ve hayatın bütün alanlarını Kelâmullah’ın ilkeleri doğrultusunda düzenleme gayreti içinde olmak, her Müslüman’ın kaçınılmaz görevlerindendir.
Kur’ân-ı Kerim’i düşünüp öğüt almak amacıyla okudukça, hayatımıza dokunan âyetler bizi bir bir sarsıyor, silkeliyor ve talimatlarına uyanları diriltiyor. Zümer suresinin diriltici iki âyetiyle başlayalım:
“Tâğut’a kulluk etmekten kaçınıp, Allah’a yönelenlere müjde vardır. O kullarımı müjdele ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akıl sahipleri de onlardır.” (Zümer, 17-18)
Tâğut, ‘tuğyan (azgınlık)’ kökünden türemiş olup, Allah’ın kulları için çizdiği sınırı aşan her tür düşünce, sistem ve ideoloji; bir anlamıyla da insanları kendine kul olmaya zorlayan, buna karşılık Allah’ın hükümlerini yaşanılır kılmaktan engelleyen kişi, kurum, güç ve otorite demektir.
İmdi, Allah’ın razı olduğu yegâne Din olan İslâm’ı engelleyip, kendi sapık ve azgın ideolojilerini insanlara dayatan -yani insanları Allah’a kul olmaktan alıkoyup kula kul olmaya zorlayan- yeryüzünün egemen güçlerinin, söylemlerini oldukça cazip ve etkin biçimde sundukları bir ortamda ve sözler karmaşasında “sözün en güzelini” seçip kavramak, dinleyip uymak/uygulamak zorundayız.