Yüce Rabbimiz İsrâ suresinin 16. âyetinde bir ülkeyi helâke götüren toplumsal yasayı şöyle açıklar:
“Biz bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin şımarık ele başlarına (iyiliği) emrederiz ama onlar orada kötülüğe dalarlar da o ülke hakkındaki hükmümüz gerçekleşir ve orayı altüst ederiz.”
Ayetteki “mütrafîn” sözcüğü ‘her milletin refah içinde yaşayan, rahatları yerinde olan aristokrat kesimi’dir. Bunlar şan-şöhret vekonfordan alabildiğine yararlanır, içlerine gevşeklik çöker, bozulurlar; Doğru yoldan sapar ve hayasızlığa dalarlar. O milletin kutsal değerlerini ve iftihar kaynaklarını ayaklar altına alır; ırzlarını-namuslarını ve dokunulmaz kabul edilen değerlerini önemsemezler. Kendilerine karşı çıkacak kimseler olmadığını anladıklarında, halkın arasında ve yeryüzünde bozgunculuğu, hayasızlığı yayar, yaygınlaştırırlar. Bir milleti ayakta tutan üstün değerleri ucuzlatırlar; milletin kendisi için yaşadığı değerleri hiçe sayarlar. İşte bu nedenlerle millet çözülür, yılgınlığa düşer; canlılığını, güç enerji kaynaklarını yitirir; nihayet sayfası dürülür, yok olur gider.
Eğer bozgunculuğun elebaşları çoğalır da millet onları engellemez, yaptıklarına seyirci kalırsa, yüce Allah bu bozguncu önderleri onların üzerine salar ve onları saptırırlar. Böylece sapıklık orada yaygınlaşır; millet çözülüp dağılır. Allah’ın yasası gerçekleşir; yıkılış başlar ve o millet yok olur. Millet; bozgunculuğa önderlik yapanları engellemediği, bozguncuların varlığına izin veren düzenlerini düzeltmediği için başına gelen felâketten bizzat kendisi sorumludur…
Eğer bu bozguncuların yollarını kesip, orada yayılmalarına izin vermeselerdi, yok olmayı hak etmezlerdi. Allah da onların başına orada sapıklık, bozgunculuk yapacak kimseleri salmazdı. Eğer bir toplum, bozuk sistemin yaptıklarına engel olmazsa bunun kaçınılmaz sonuçlarından sorumlu olur. Sapık önderlerin bozgunculuğuna engel olmak bütün bir toplumun görevi olmalıdır ki, azgınlar orada bozgunculuk yapıp, Allah’ın sözünün gerçekleşmesine ve orayı yerle bir etmesine neden olmasın.