Geçen hafta, ‘millet ve ümmet aleyhindeki şer plânları bozmaya’ yönelik Zeytin Dalı harekâtının “cihad ve şehadet bilincimizi” kuvveden fiile çıkardığını söylemiş ve müminleri cihada teşvik eden Kur’ân âyetlerinden bir bölümünü sıralamıştık. Ayrıca, böylesine nazik ve duygusal bir ortamda İslâm birliğimizi, iman kardeşliğimizi ve ümmet şuurumuzu zedeleyici söylemlerden ısrarla kaçınmamız gerektiğini de hatırlatmıştık. İşte bugün, bu oldukça hassas konu üzerinde konuşacağız.
Öncelikle, şunun altını kalınca çizelim: Zeytin Dalı Harekâtı, PKK-PYD-YPG terör üçlüsünün ötesinde gerçekte ABD ve Siyonizm’e karşı yürütülen büyük çaplı ve uzun soluklu mücadelenin önemli bir adımıdır ve bu meşru mücadele -ilan edildiği gibi- Afrin’le sınırlı kalmayacaktır...
İşte böyle netameli bir süreçte Afrin harekâtını kasıtlı olarak “Kürtlere karşı savaş” şeklinde lanse eden şeytani güçlerin sinsi planlarına karşı son derece dikkatli olmalı, onlara malzeme vermemeliyiz. Zira mesele sadece Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın... değil, bütün İslâm âleminin varlık-yokluk kavgasıdır. Yegâne “Din” olarak “İslâm”ı (Maide, 3), tek “isim” olarak da “Müslüman” kimliğini (Hac, 78) seçen bizler, “Türklük”-“Kürtlük” söylemleriyle kendi bindiğimiz dalı kesme gafletine düşmemeliyiz.
Bu bağlamda çok önemli bir uyarı niteliği taşıyan bazı hadis-i şerifleri Türk, Kürt, Arap, Acem veya başka etnik kimliğe sahip bütün “mümin kardeşlerimizin” dikkatlerine sunalım:
“Irkçılığa (asabiyete) çağıran Bizden değildir; ırkçılık için savaşan Bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiye uğruna ölen Bizden değildir.” (Müslim, İmare 53)