İslâm ümmetinin Türkiye’nin öncülüğünde ve “Kudüs davası” ekseninde “birlik” olmaya ve “birlikte hareket etmeye” gayret ettiği, bir süreçten geçiyoruz.
1969’da Mescid-i Aksâ’nın bir Siyonist tarafından yakılması üzerine Müslüman devletlerin ilk kez Rabat’ta bir araya gelerek kurdukları İslâm Konferansı Teşkilatı, daha sonra İslâm İşbirliği Teşkilatı adını almış ve geçtiğimiz ay (13 Aralık 2017) İstanbul’da toplanarak “Kudüs İsrail’in başkenti olamaz; Kudüs Bağımsız Filistin Devleti’nin başkentidir ve Kudüs kırmızı çizgimizdir” kararını almıştı.
Tarihi hakikat şu ki; “Kudüs davamız”, Selahaddin Eyyubi’nin Haçlılara karşı verdiği destansı mücadeleden beri, ümmet olarak bir araya gelmemizi sağlayan bir “uyanış vesilemiz” olmuştur.
Ama bir başka tarihi hakikat de şudur ki; Kudüs, tam da ümmetin bölük pörçük olduğu zamanlarda Haçlıların ve şimdi de Siyonist-Evangelist “modern haçlılar”ın saldırılarına maruz kalmaktadır.
İmdi, Kudüs’ün etrafında yine kara bulutların dolaştığı bir dönemde İslâm ümmetinin “birlik” olmaktan ve “Kudüs davası” ekseninde kenetlenmekten başka bir şansı yoktur.