Ayrılalım gitsin. AB eski AB değil. NATO da öyle. Bugünkü AB’nin; Victor Hugo’nun, Paris Sanayi Fuarının tanıtım kataloğunun başında yer alan manifestoda hayal ettiği o “Europe” ile ne alakası var. Madlen baba öldü, Javert AB komiseri oldu. Batı hâlâ kendini dünyanın jandarması zannediyor. Beyazları efendi, diğer halkları “Zenci” kabul ediyor. Tabii “Beyaz” deyince beyazın da beyazı var.
O “güç ve estetiğin evliliğinden doğan” Europe artık sadece bir mitoloji kahramanı Paris ise, transseksüel oldu ve “yeryüzünde bir cennet” hayal edenlerin akın ettiği Şanzelize barlarında çalışıyor. Batı artık Talud’un safından ayrıldı ve Calud’un askeri oldu. Goliath’a sığındılar. “Tanrının halkı” dedikleri İsrail kendilerini Firavunun zulmünden kurtaran Rablerine ihanet ettiler. “Lanetlendiler” ve Yuhanna vahyi’ndeki “Gazab”ı ve “Vay”ı hakettiler.
Sahi, şimdilerde FETÖ belasına karşı işbirliği ettiğimiz BÇG bir NATO organizasyonu değil mi idi! Hani, “Tehlikenin rengi” kırmızdan Yeşil’e dönmüştü ya, üyesi olduğumuz NATO bizi düşman ilan etmişti. Turhan, “Cumhuriyet”te, o günlerde NATO’daki durumumuzu “Domuz sürüsündeki koyun” olarak çizmişti. FETÖ de aslında NATO ülkelerinin bir başka projesi değil mi idi.
Zaten BM Güvenlik Konseyi’nin onayladığı işler dışında, icra açısından eli kolu bağlı bir sömürge kolonisi temsilcilerinden oluşan, Kenan Evren’in 5’li çetesinin danışma meclisinden başka bir anlam ve değer taşımayan bir yapıda değil mi?
Asıl gerçek şu: Batının dayandığı kavram ve kurumlar çöktü. Kendi aralarında da birbirlerine düştüler. Dinlerini, ahlaklarını, gelecek tasavvurlarını kaybettiler. Dayandıkları kurumlar çözüm değil sorun üretiyor.
Aslında herkes her şeyin farkında. Ama birbirimizin yüzüne gülüyoruz işte. PKK Türkiye için “Beka sorunu” olarak gösteriliyor da, peki bu sorunu başımıza bela eden kim! “Beka sorunu” diye takdim edilen HDP. Onu suçlarken “arkasında PKK var” diyoruz. CHP’yi HDP ile işbirliği yaptığı için suçluyoruz da, o PKK, FETÖ belasını başımıza saran kim, o konuda ne yapıyoruz.