AB’ye başvururken, batılılar bize, “bırakın batının sanayisi olmayı, bizim bahçıvanımız olsun” diyorlardı.
Batılı ülkelere, domates, patates, elma yetiştirecektik. Bu bize hedef, ideal olarak sunulmuştu. Yarım asrı aşkın bir zamandır AB kapısında bekletiliyoruz. Sonunda batının çöplüğü olduk.
Evet, evet, içimiz dışımız çöp oldu. Çöp ilaçlarını, çöp gıdalarını, sınai çöplerini getirip bırakıyorlar. Çöp fikirlerini de.
Bir dönem nükleer atıklarını getirmişler. Bir dönem Karadeniz sahillerine kimyasal atık varilleri sahillerimize vurdu.
Biz onlara domates yetiştireceğiz zannederken, topraklarımız savaş tarlalarına döndü. Gemileri Marmara’ya atıklarını boşalttı gün geldi.
Tabi Türkiye NATO’ya girdiğinden beri, bir savaş paratoneri görevi yapıyor. “Ucuz asker deposu”yuz NATO’nun. Nazım’ın şiirini biliyorsunuz! NATO’nun sıçrama tahtasıyız, ileri karakoluyuz. Ne derseniz deyin. İncirlik’te atom başlıkları olduğunu bilmeyen yok. Domuzlar Körfezi çıkarmasında öğrendik ki, daha sonra ABD’nin Sinop’taki atom başlıkları ile Rusların Küba’daki atom başlıklarının sökülmesi bir takas anlaşması sonunda olmuşuz. Yani bir nükleer çatışmanın eşiğinden dönmüşüz.