Ramazan, dünya hazlarından uzaklaşarak, nefsi terbiye etmenin adıdır aslında. Dervişlerin “Çilehane”de nefsi terbiyesi ile övünürüz ama “yediğimiz halt”a bakar mısınız, keyif verici iftarlar, teravihler ve cuma namazları. Bizim “Huşu”ya ne oldu? Nasıl oldu da “Huşu”nun yerini “Keyf” aldı. Nasıl böyle “Keyfi” davranır olduk. Bizim “Hüzn”ümüze ne oldu. Ne kadar “Neşe” dolduk.
Nefsimizi aşağılayacaktık, “kibrimiz”den yanımızdan geçilmez oldu ya hu! “Para” ve “Makam” ne kadar değiştirdi bizi. Elbiselerimiz inceldikçe, ilişkilerimiz kabalaşmaya başladı.
Güzel sesli hafızlarımız, iftar öncesi “kulaklarımızın pası”nı siliyor! Peki okunan ayetler, kulaktan öteye yol alıyor mu? Manasını anlıyor muyuz, işlerimiz o manaya uygun mu? Yoksa “kulak pası”nın silinmesi ile mi kalıyor. Yani okunan Kur’an-ı Kerim’in değeri ve hayatımızdaki karşılığı, hafızın sesini güzelliği ile mi sınırlı.