“Ahd, masdar olarak, “bir şeyin yerine getirilmesini emretmek, tâlimat vermek; söz vermek” mânalarına geldiği gibi, isim olarak, “emir, tâlimat, taahhüt, antlaşma, yükümlülük, itimat veren söz” anlamlarına da gelir.
Ahidde hem yemin, hem de kesin söz verme anlamı vardır. Yemin ahdin dinî ve kutsî yönünü, söz verme de ahlâkî yönünü teşkil eder. İttifak hükümlerini (Tanrı ile İsrâiloğulları arasında yapılan ahdin hükümleri) ihtiva ettiği için, Yahudi ve Hıristiyan kutsal kitaplarına Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd denilmiş…”tir.
VEFA sevgide sadakat, iyiliğe karşı minnet duymak, söz verdiğinde sözünde durmak, borca sadakat, taahhüdü eksiksiz yerine getirmek, dostluğu sürdürmek.
Bu anlamda vefalı olan kişilere “vefakâr” denilir. Vefasız olana “bivefa” denir. İyiliğe kötülükle muamele edene “nankör” denir.
Dostu yarın yolda bırakma ve verilen sözde durmama anlamına da gelir. Dinde vefa şükür, “ezelde, bezm-i elest’te Allah’a verilen söze, misaka bağlı kalmak” şeklinde tanımlanmaktadır. Vefasızlık bu anlamda sadakatsizlik, hile, yalancılık, kadir-kıymet bilmemek anlamına gelir. Neye “vefa” gösterecekmişiz: “Ahid”imize. O “ahid” neydi. Söz / sözleşme! Hangi sözleşme: Allah’ın sözü ve Allah’a verilen söz? O hangi söz? Allah buyurdu: “Ben sizi Rabbiniz miyim? (Elestü bi Rabbiküm). Biz ne dedik: Evet Sen bizim Rabbimizsin! Biz bu zamana ne diyoruz: “Galu bela zamanı”..