Aile, kadın-erkek ilişkilerinin suyunu çıkardık. Kadının bedeni bir “Media”ya döndü. Kadın bedeni bir savaş alanına döndü. Kadınların yedikleri, içtikleri, kullandıkları temizlik, sağlık ve bakım malzemeleri, kıyafetleri, giderek doğurganlık kabiliyetlerini zaafa uğratma noktasına geldi. Özellikle kadınlar plates, zumba gibi sporlarla, daha fit görünme uğruna giderek sağlıklarını kaybediyorlar. Giydikleri daracık pantolonlar kan dolaşımını olumsuz etkiliyor. Gıda, ilaç, ambalaj, tabii, kültürel ve sosyal çevre şartları, psikolojik şartlar, ekonomik şartlar kadını kuşatıyor ve eziyor. Taciz, mobing kadınlar ve kızlar üzerinde daha yaygın ve bu durum, kırsaldan ve gelir durumu, eğitim durumu daha düşük seviyede olan kesimden çok daha yüksek olan çevrelerde daha fazla kendini gösteriyor.
Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir. Kadınlar sadece çocuk doğurmaz, toplumu doğururlar. Kadınlar kadın olmazsa, erkekler de erkek olmaz. Kadın “Ana”dır.
Bu işi tek başına siyasete indirgememek gerek. Kadının piyasadaki yeri ve rolünü de konuşmalıyız. Geçim derdine düşen, emeği sömürülen, ucuz işgücü olarak kullanılan kadınları da konuşmamız gerek. Ekonomik özgürlük propogandasının arkasında yatan gerçekleri de sorgulamamız gerek.
Kadının statüsü, kadını özgürleştirelim, kadın ezilmesin derken, yanlış giden işleri düzeltelim derken, bu sloganlarla ortaya çıkanlar bir de baktık ki başka vadilere savrulmuşlar. “Müslüman Feminist” olmuşlar. Başkalarının eğitim metotları, kavramları ve kurumları ile onlara hayranlık duyarak ve idealize ederek, onların hayat tarzlarını estetize eden yorumlarlara bir de onlarım “yaşam tarzlarını” hayal eden yaklaşımlar eklenince olan oldu işte.
Tek başına “iyi niyet” yetmiyor. Hep söylüyorum ya: “Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir” Ava gidenler avlanıyorlar. Toplumu dönüştürmek için yola çıkanlar dönüşüp geliyorlar.