Sözüm kendini “muhafazakar” diye tanımlayan siyasilere.
Ben sağcı, solcu ya da kendini “İslamcı”, “muhafazakar”, “demokrat” diye tanımlayanlardan değilim.
Ben önce son eki olmadan sade, yalın bir “Müslümanım”.
Sosyolojik olarak “Müslümanlardanım”.
Bu toprağın çocuğuyum. Mezhep olarak “Hanefi”yim ama “mezhebçi” değilim.
“Müslümanım” Elhamdülillah, ama Müslümancı da değilim. Etnik kimliğim “Türk”, ama “Türkçü” değilim. “İnsan”ım ama “hümanist” değilim. “Akıllı” olmayı çok önemserim ama “akılcı” değilim.
Aslında uyarım sadece “muhafazakar”lara değil. İnsan olan, akıl ve vijdan sahibi, erdem sahibi olan herkese. Çünkü bu uyarıların sahibi ben de değilim. Bu uyarılar kendi nefsim için de geçerli. “Başkalarına öğütlediği şeyi kendi nefsinde uygulamayanlar”dan olmayalım diye dua ediyorum.
Ben bana muhalefet edenlerin de akıllı ve dürüst, cesur olmasını isterim. Düşmanımızın bile hakkını savunacak kadar dürüst olmalıyız.. Ama olamıyoruz..
Aslında kederler paylaşıldıkça azalır, mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Biz birbirimizin kederinin sebebiyiz. Birbirimizin yokluğunda kendimize varlık, kederinde mutluluk, yoksulluğunda zenginlik, yenilgisinde zafer, acısında mutluluk arıyoruz.
Bu aslında, Şeytan’ın en can alıcı hilelerinden biridir. Bu bir toplumsal intihar planıdır.