Allah’ın Resulü şöyle diyor: “Bildiğimi bilseydiniz, çok ağlar az gülerdiniz.”
Biz aslında “çile” ve “hüznü” seçmeliydik, ama “keyif”, “rahat”, “haz”zı seçtik. Yani “Mütrefinlerden olduk. “Tekasür”lerle övünüyor, hatta kibirleniyoruz.
Tarih bizim için mefahire dönüştü. Din, ritüel, seremoni ve ikonaların arasına saklanmış gizemli bir dünyanın anahtarını içinde saklayan esoterik bir fanteziye dönüşüyor giderek.
Hani “ağzımızın tadını kaçıran ölümü sıkça anacak”tık! Şeytanın vaad ettiği “yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat”ın peşinde koşuyoruz sanki, ahireti, cenneti-cehennemi unutup. “Her nefis ölümü tadacaktır” oysa ve bu dünyada yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadığımız her şeyin hesabının sorulacağı bir gün var. Ve bizim gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, kadir-i mutlak, din gününün sahibi bir Allah var.
Ölümden ve rızıktan korkuyoruz en çok, değil mi? Korkmayın ya da debelenip durmayın ecelimiz ömrümüzün kefilidir, eceliniz gelmeden ölmezsiniz, eceliniz geldiğinde ise sizi yaşatacak kimse yoktur. Azrail ne erken gelir, ne geç kalır, hep tam zamanında gelir. Rızgınızdan azını ya da çoğunu yemeyeceksiniz.
Uzun ömür duasını ve bol rızık duasını bırakın da ömrünüzün ve rızgınızın “bereketli” olmasını dileyin. Hatırlayalım, “Allah zaman içinde zaman yaratandır.”