Bizde ithal malına, markasına hâlâ rağbet var.. Evin buzağısı bir türlü dana olmuyor, her nedense.. Dışarıya güven, kendimize güvenden daha yüksek. Onun parası, markası, metodu, fikri daha değerli kimilerimiz için. Hani “Hikmet mü’minin yitik malıdır, nerede bulursa alır” da, demem o değil! Kendini onlara benzetmeye çalışan bir gençlik, bir “sosyetemiz” var. Onların “yaşam tarzı”na öykünen birileri..
Kur’anî bir ölçü var, söz konusu olan siyaset ise kimseye hatta, kendi nefsinize de tam bir güven yok.. “Evinizin anahtarını kendilerine emanet etmekte sakınca görmeyecekleriniz” ölçüsü çok önemli. “Güvenmek” güzel olsa da “kontrol etmek” daha da güzeldir. Bakarsınız İshak b. Esav kardeşi Yakub aleyhisselamı öldürmeye kalkar. Kardeşleri Yusuf’u kuyuya atar. Hz. Osman’ı öldürmeye gelenlerin başında Hz. Ebubekir’in oğlu olacağını hiç düşünür mü idiniz..
“Siyaset etmek”, gelenekte “Adam öldürmek” demektir. İdamların gerçekleştirildiği yere “Siyaset meydanı” denir. “Darağacı”nın bir diğer adı “Siyasetgâh”dır.
Ebu Müslim Horasani’ye Emevi Devleti’nin yıkılmasının sebebi sorulduğunda şöyle demişti: “Dostlarını uzaklaştırdılar; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırdıkları düşmanları dost olmadı ama, uzaklaştırdıkları dostları düşman oldu!”
Evet, bizim dünyamızda ilişkilerimiz 3 halkadan oluşur: Din temelli ittihat ve vahdet halkası, erdem temelli ittifak halkası, fayda temelli itilaf halkası.
Bunların ötesinde, adaletten yana olacağız ve işi ehline vereceğiz. Düşmanımızın bile hakkını savunacağız. Kapımız herkese açık olacak. Affedici olacağız, pişman olanlar için. Merhametimiz öfkemizden, sevgimiz nefretimizden büyük olacak.