Tartışmanın bir adabı, ahlakı, üslubu olmalı. Hele de konu “din” ise..
Esasen din tartışma konusu değildir. “Muhkem nas ile sabit bir konuda içtihad olmaz. İçtihad olmuyorsa, içtihadlar mecmuası hükmündeki mezheb de olmaz, tarikat da olmaz. Müteşabih ayetlerin yorumu ise belli bir usul çerçevesinde olur ve kimse kendi yorumunu “muhkem nas” gibi takdim edemez. Bu alanda “nas” değil, “nas’sın yorumu”nda, yorum sahibi görüşlerini yeni bilgiler, gelişmeler, ihtiyaçlar çerçevesinde yenileyebilir. Burada yenilenen din değil, dini yorumlayan kişinin kendi görüşünü güncellemesidir.
Ben, sen, o, kim olursa olsun, hepimiz toplumu ilgilendiren konularda “efradına cami, ağyarına mani” bir dille konuyu izah etmeliyiz. Yani, söylediğimiz şeyin, o konuyla ilgili bütün unsurlarını ihtiva etmesi ve aynı zamanda yanlış anlaşılmasına mani olacak şekilde olması gerekir.
Ben konuyu biraz daha açayım. Hatta, “La ilahe illallah” örneğinde olduğu gibi “sakın bu söz şu anlamda anlaşılmasın, işin aslı şudur” şeklinde olması gerekir. Bu konuda kural şudur: “Def-i mazarrat, celb-i menafiden evladır”. Sonra, bir bakarsınız, kaş yapayım derken göz çıkmış.
Özellikle kamuya malolmuş (batıda buna toplumsal aktör / Mega Player falan da deniyor) kişiler, muhataplarının anlayışına göre hitap etmesi gerekiyor. Burada niyetin temiz olması yetmiyor. Hatta sözü dinleyenlerin bu sözü nasıl çarpıtacaklarını da hesaba katarak bir söz söylemek gerek. Çünkü aramızda müfsit kişiler ya da bir sözü gayesinden saptırıp, o sözü alıp başkalarına saldırmak için bahane olarak kullanacak kişiler de aramızda yok değil.