Siyaset pazarında genellikle “evdeki hesaplar çarşıya uymaz”.
Gün doğmadan neler doğar, bekleyip görmek gerek..
“Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler”.
“Hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayreyler, Arif an’ı seyreyler, Görelim Mevlam neyler…”
Kulağa hoş gelen sözlerin gerçekleşmesi her zaman ilk duyulan andaki “keyf”i sağlamaz, hatta bu “kısa süren keyif kalıcı hüsran”la, “pişmanlık”la da sonuçlanabilir.
“Dua ile istenen bela”ya da dönüşebilir. Dahası insan genelde bulunduğu halden şikayetçidir, sabırsızdır ve şükretmez..
Birileri birtakım hesaplar, angajmanlar, desteklerle Allah’ın belli bir kadere zorlayacağını sanıyorsa yanılıyor. Birilerinin sırtını ABD’ye ya da İngiltere, AB’ye dayayarak sonuca ulaşacağını sanıyorsa, o sonuç beklediği sonuç olmayacak. Allah onları sığındıklarının elleri ile hüsrana uğratacak.
Her topluluk sonuçta layık olduğu gibi idare olunur.
Çözümü sorarsanız, Akif’in deyişi ile “Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete ram ol / Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol!”
Daha önce yazdığım iki yazıyı son seçim yasa tasarısını okumadan yazdım ki, aktüel, reel politik kaygılardan bağımsız olarak işin fıkıh temelli çerçevesini özgürce tanımlayayım diye. Derdim kimsenin kazanması ya da kaybetmesi değil. Derdim ölçü ve tartının doğru tutulması.