Ramazan, Kur’an ayı. Hani çok fazla sekülerleşmekten, meta peşinde koşmaktan, siyasi polemiklerden yorulmuştuk ya, buyurun, manevi anlamda “Asude bir bahar ülkesi”ne geldiniz.
Aramızdan bazıları itikafa girecek ve çilehanesinin dar penceresinden başka dünya ile bir bağı kalmayacak. Kalp gözü ile Kur’an penceresinden bakacak hayata! Var mısınız!
Oysa birileri sizi şerrinden Allah’a sığındığımız, taşlanmış Şeytan adına sizi kapısına “cennet” levhası asılı kendi cehennemine çağırıyor. Kendi, din, ahlak ve gelenekten, hatta “GENDER” “BİREY”lerin cinsel kimliklerinden soyutlanmış şekilde dalacakları “öteki dünyaları / Meta Verse” çağırıyor.
Onların münadilerini, biz Allah’ın cennetine çağıralım, eğer dinlemeyeceklerse, peşine düştükleri davetçileri ile birlikte haşrolsunlar. Allah’ın bir cenneti, bir de cehennemi var. Bırakın dileyen dilediği kapıdan girsin. Allah cehennemi boşuna yaratmadı ve orayı dolduracak.
Uyarıyı biliyorsunuz: “İnsanlar hüsrandadır”. İstisnası “iman eden, salih amel sahibi olanlar, sabredenler ve sabrı tavsiye edenler”. Herkes bu dünyada yaptıklarının ve yapması gerekirken yapmadıklarının, söylediklerinin ve söylemesi gerekirken söylemediklerinin hesabını vereceği bir gün var.
İlahi Adalet Divanı’nda (İAD) görelim bakalım kimin amel defterinde neler var! İşte Ramazan bu anlamda kendi nefsini hesaba çekme zamanıdır. Ramazan’ın sonunda bayram yapacak olanlar, bu nefis muhasebesi sonunda arınanlar ve bağışlananlardır. Biz mutluluğu hep dışarıda aradık. O “iç huzuru”nu bir kenara bıraktık. “Fıtrat”la barışmayı unuttuk. Hani bir “yaratılış gayemiz” vardı. Bu ay unuttuklarımızı hatırlama zamanıdır. O “ilk ahid”e “vefa” zamanıdır.