Ekonomi ve politika ile işi olanlar, mutlaka bir Siyasetname, Pendname, Fütüvvetname, Emanname okumalı. Okumamışlarsa onlar “yerli” ve “milli” değildir, ceplerinde bizim kimliğimizi taşısalar da. Onlar içimizdeki “ötekiler”dir. İthal ikamesi ve ihale ederek ya da ödünç kavramlar ve kurumlarla medeniyet inşa edilmez. En azından bilmedikleri bir işi yapıyor olurlar.. Oysa Allah cahil ve zalim, fasık bir topluluğa yardım etmez! Allah (c.c) onların işlerini sarp dağlara sardırır.
Bazı şeyler yaşanarak öğrenilse de, bazı gerçekler okunarak öğrenilir. Okuyarak öğrenmeyenler, bazı acı gerçekleri yaşayarak öğrenmek zorunda kalabilir. Hani derler ya, “Tarih tekerrürden ibarettir diyorlar / İbret alınsaydı tekerrür mü ederdi”. Sonuçta akılsız başın cezasını ayaklar çekecektir.
Kur’an-ı Kerim, bize “Geçmiş kavimlerin başına gelenlere bakmaz mısınız” derken, bu örneklerden yararlanmamızı ister. “Bizden öncekiler”in yaşadıklarını bir “övgü ya da sövgü kitabı”na dönüştürmeden ondan ibret almamız gerekir ki, güzellikleri çoğaltalım ve riskleri, zorlukları azaltalım.
Hep güzel örneklerden söz ediyoruz, ama insanlar bazı gerçekleri görmek, duymak, bilmek istemiyorlar. Çünkü işlerine gelmiyor, zor geliyor. Bir gün acı gerçeklerin farkına vardıklarında çok geç olacak ve pişmanlık da fayda vermeyecek.
Hz. İbrahim’e soruyorlar: “Güzel ahlakı kimden öğrendin”. O “Ahlaksızlardan” der. Ne güzel bir örnek. O tek başına bir ümmetti. Yanlışa “La” dedi. Yanlışa “La” deyince doğru yönde istikamet kazandı.