Üzülerek ifade etmeliyim ki, birileri sorunu tarih, sosyoloji ve siyaset üzerinden tartışıyor.. İslami kavram ve kurumlardan olayları sorgulamıyoruz. Bu düşündürücü.. Mardin’de bu konuyu iki gün konuştuk.. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.
Bugünkü ulusal sınırlar da Müslümanlar tarafından çizilmedi.. Bu sınırlar üzerinden hak iddiası ya da bu sınırları çizenlerin emellerine hizmet eden, daha dar, parçalanmayı öngören sınır sonuçta aynı amaca hizmet eden girişimler olacaktır. Kürt, Zaza, Kurmançi, Sorani, dini, mezhebi, ideolojik, politik, felsefi, vicdani kanaat farklılıkları içinde, farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamanın bir yolunu bulmamız gerek. Bu dinin emridir. Bu insanlık gereğidir, bu ahlaki olandır, bu bütün tarafların hayrına olandır.
Biz Müslümanlarla müttehid, erdemli insanlar ve mazlumlarla müttefik, değer üreten herkesle nimet ve külfet dengesine dayalı bir itilaf üzre olmamız gerekmektedir. Bu en geniş anlamda ittifak zemini oluşturur. Adalet, hürriyet ve barış. Adalet yoksa barış da olmaz. Adalet yokken barıştan söz edilemez. Adalet ve barış yoksa hiç kimse hür olamaz. Bizim birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, ama birlikte kazanabileceğimiz bir zaferimiz mümkün. Birileri soğuk savaş döneminden kalma yöntemlerle, aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretme çabasındadır. Biz birbirimizle uğraşmak yerine, alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak bir araya gelip, başkalarının derdine derman olmamız gerek.
Bizim Kürt sorunu olarak tanımlanan aynı zamanda Kemalist ideolojinin bir Türkleştirme sorunu olarak ortaya çıkan ve bugün yabancı unsurların istismar konusu haline gelen bu sorunu adaletle çözerek, bizim yaşamak zorunda bırakıldığımız sorunları başka halklar ve ülkeler yaşamasın, bizim katlanmak zorunda kaldığımız acılar bizden sonrakiler ve başka halklar için baht kaynağı olsun diye, efradına cami, ağyarına mani bir şekilde çözmemiz gerek.