Erdoğan birçok vesile ile tekrarladığı bir söz vardır: Seferden sorumluyuz, zaferden değil.
Biliyoruz sünnettir. Namazda da bir “imam” vardır. 3 kişi bir araya gelince içlerinden birinin “önder” olması gerekir.. Ve bizim bizden olan ulul emrin sözlerine uymamız gerekir. Tabii ki nassa aykırı bir söze iteat yoktur. Masiyet’te iteat yoktur. Ne din ve ne de devlet büyüklerimiz ilahımız ve Rabbimiz de değildir.
Bizden olan ulul emri, yetkisini bizden alan, bize hesap veren, biat (Karşılığında cennetin satın alındığı ahitname/sözleşme)ye sadık kalan, istişare ve şûra yapan, “içimizden biri” olarak anlıyoruz. Çerçevemiz budur. Bu alanı kimse daraltamaz ve genişletemez. Ben bu çerçeveye bağlılık ve çerçeve dışı tehditler konusunda kardeşlerime bazı kuralları hatırlatmak istiyorum.
Gemilerin kaptanı vardır, şirketlerin CEO’su vardır. Ülkelerin de devlet başkanları vardır. Dini toplulukların önderleri vardır. İdeolojik, politik önderler vardır ve olmalıdır, olacaktır. Burada bir sorun yok. Ama bunlar, mutlak ve kurtarıcı şahsiyetler değildir. Kaderi değiştiremezler, rızg ve ecel konusunda mutlak bir tasarrufları yoktur.
Bunu sadece siyasi liderlik ile ilgili yazmıyorum. Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif, her ne ise bütün organizasyonlar için de bu kural geçerlidir.