Atalarımızın kahramanlıkları ile ya da zenginlikleri ile övünmeyi bırakıp da, önümüze baksak!
Tüm dünyada gidişat iyi değil.
Ve insanlığı uyandırmak, “alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmeti” olarak bize düşüyor.
Biz “Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacaktık” hani.
Hep daha fazlasını istiyoruz ama, bunlar hep dünyevi şeyler..
Eğer aklımız ve imanımız, servet ve iktidarımıza yön veriyorsa, bunda sorun yok. Eğer değil de servetimiz ve iktidarımız aklımıza ve imanımıza yön vermeye başlamış ise bu sonun başlangıcıdır.
Bu felaket demektir.
Makam sahipleri mülkün sahibi değiller. Hani derler ya “Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi”.
“Mahkeme kadı’ya mülk değildir”. Halkın malını, canını, namusunu, aklını, inancını, neslini korumakla mükelleftir. Elinin altındakiler, anne-baba, dene-nine, amca-dayı, hala-teyzenin velayeti gibidir. Bütün acizler, açlar ümmetin yetimi hükmündedir.
Eğer onların hakkını korumazsak hepimiz sorumlu oluruz. Zalimleri yakan ateş bize de dokunur. Bir yetimin, öksüzün, dulun evinin düzenini bozar, yuvasına fitne ateşi düşürürseniz, o ateş sizi de yakar, ya bu dünyada, ya da ahirette. Allah onların intikamını alır! O mazlumların intikamını alandır. Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, bu İlahi tehditten korksunlar. Onlar kendilerini değiştirmez ise, Allah onların hakkındaki hükmünü değiştirmeyecektir. “İman ettik” demekle de yakalarını kurtaramayacaklardır.