Diyorlar ki, “eleştiriyorsun da, yarın bunlar gider ve ötekiler gelirse ne olacak?”
Önce kardeşlerin ayağına taş değsin, saçının teline zarar gelsin istemem. Öte yandan; aynı zamanda Hakk’ın hatırı, halkın hatırından üstündür. Ve dahi, mazlumların duasının bereketini, kendi şahsi çıkarlarına, zevk, sefa ve ihtiraslarına meze yapmak isteyenlere ise hiçbir şekilde hoşgörülü olmayacağım.
Öte yandan, biliyorum ki “Göklerden gelen bir karar vardır”. Bana hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilir.. Bilmiyorum.
Ama bu arada bir kez daha not edeyim ki, “benim için ancak yaptığımın karşılığı vardır.” Ne eksik, ne fazla. Firavun sarayında da olsam, ben Hz. Musa, kızım Hz. Haacer, hanımın Hz. Asiye, kız kardeşim Hz. Meryem’in, oğlum Hz. Harun’un kardeşi ise ne gam!. Allah korusun Peygamber evinde yaşayıp da Hz. Lut’un eşi ve çocuklarına benzerse halimiz, Hz. Nuh’un evinde olup da gemiye binmeyenlerden olursak bizi kim kurtarabilir..
Beni dünya nimetleri ve zalimlerin güçleri ile kandırmaya çalışmayın. Kadiri mutlak ve bir olan, öl deyince öldüren, ol diyince olduran, kadere, rızga ve ecele hükmeden bir Allahım var. Kurtarıcı meliklere ve onların güçlü kadrolarına ihtiyacım yok! “Hasbunallahu veniğmel vekiyl, ne niğmel Mevla niğmel nasiyr”. “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler.. (Al-i İmran 173)