Kimi yaptıklarıyla övünüyor, kimi yapamadıkları ile dövünüyor..
Yunus neyi gördü de, “ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim” demişti. Zafer ya da yenilgi, başarı ya da başarısızlık. Ne anlamı var bunların! Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan etmeyecek mi? Hz. Eyyub ya da Hz. Yusuf, aynı Eyyub, aynı Yusuf değil miydi! Ne oldu da en zayıf ve en güçlü oldular?! En yoksul Eba Zer’in suçu neydi? En zengin Hz. Süleyman’ın özelliği neydi? En zenginin eksiği, en yoksulun zenginliği neydi? Onu yoksul ya da zengin gören akıl hangi ölçülerle bunun böyle olduğuna karar veriyor!
Hz. Lut, Hz. İbrahim’in yeğeni idi. Nasıl oldu da en yakınlarını bile imana girdiremedi ve halkını helaktan kurtaramadı. “Halkla ilişkiler yönü zayıftı demek ki” mi diyeceğiz!! Ya da Hz. Nuh, 950 yıl yaşayacak, bir karısını, oğlunu bile dinine ikna edemeyecek; 40 kişiyi yanına alabilecek ancak..
Oysa bizim vakıflarımıza, bizim mekteplerimize, kurslarımıza, dergahlarımıza, bizim şeyhimize, hacımıza, hocamıza getirin onları bak nasıl yola getiriyoruz!?