Biliyorum, bu ülkede herkes “Normal”. “Anormal” olan benim!? “Stand-ART” dediğiniz şey, Latincede “vexillum: ölçü” gibi bir anlama geliyor. Bizde ise, İngilizce’deki “stand-ard” “art” olmuş, bir şeyi “sabitlemek” ve “onu estetize etmek, sanata dönüştürmek” anlamına gelmiş.. Bunun bir hukuku olmalı, bir sözleşmeye, mevzuata dönüştürülmeli, kavramsallaştırılmalı, kurumsallaştırılmalı idi. Biz TSE dedik. TSE 18.11.1960’da 132 sayılı kanunla kuruldu. Resmen ilan edilmese bile “Bismihi fulbright” dedik ve önce din denilen şeyi, yeni seremoni ve ritüellerle zenginleştirip, ikonalarla destekleyip, “din adamı sınıfı” ile yeni bir kalıba döktükten sonra onu bir “gelenek” ve “kültür”e dönüştürdük. Yeni “din adamları” Fulbright formatında yeniden yapılandırılan TSE damgalı bir dinin misyonerleri olarak “imal” edildiler. Bu yeni dinin rol modellerini bize İlah ve Rab olarak dayatmaya kalkanlara cevabım, “Bu din benim dinim” değildir oldu. Bizim için Şeriatsız bir din programlamışlardı, buna cevabım ise, “Yaşasın şeriat” oldu. Dinde reform yetmedi, tarihi de yeniden kalıpladılar. Şimdi onlara cevap olsun diye “Çanakkale geçildi”yi yazdım!
Laiklik “resmi din” için üst “norm” olacaktı. Devlete, yani ekonomi, sosyal ve siyasal alana müdahale etmeyecekti. Din bireysel planda vijdanlara, toplumsal planda mabetlere hapsedilecekti. Bir adım sonrası için hedef ”Türkün dini Kemalizm” olacaktı. 1960’da yeniden hortlatılan “Dinde reform” çabaları bu gayeye matuftu.
Bizim hiç mi sabitemiz olmayacaktı. Elbette olacak da, olması gereken olan değil. Kaldı ki biz farklı kabileler halinde yaratıldığımız gibi, her birimiz ötekimizden parmak uçlarımız gibi farklıyız.
Bakın, 23 Şubat 1947 tarihinde, kısa adı ISO olan “Uluslararası standardizasyon organizasyonu” kuruldu. “International Standart Org”. Bu süreç giderek yasalar için de “Norm hukuk” oluşturmaya kadar gitti. Bize, ölümü gösterip hastalığa razı edercesine darbe yasalarını gösterip, “Uluslararası norm” dedikleri, batının dayattığı yasa düzenine bizi razı ettiler.
ISO Cenevre’de kurulan uluslararası teşkilat tarafından yönetiliyor. Türkiye de 162 ülke ile birlikte üye. Aslında tek bir standart yok, mesela Avrupa standardı CE… BM, AB, NATO hepsinin kendine göre standartları var. Bunlar bizi güdülemek için bu kırbaçları kullanıyorlar. Bu şekilde normalleştiriliyoruz. Eğitiliyoruz, ehlileştiriliyoruz. Yoksa anormal olursunuz, düzen bozulur. Boykot edilir, tecrit edilir ve daha sonra da cezalandırılabilirsiniz.
Bütün teknik ve teknik dışı
dallardaki standartların belirlenmesi çalışmalarını bu merkez
yapar. Norm koyar. Yani bu zamane tanrıları “hüküm
koyar” ve “eğitir-terbiye eder”.
“Amaçları” yeryüzünde bir cennettir tabii ki.
Gelişen teknolojilere uyum sağlamamızı istiyorlar. Bizi
kalkındıracaklar, bizim rızgımızı artırım ömrümüzü uzatacaklar.
Bunun için de 5 yılda bir bu kurallar, ihtiyaç duyulduğundan
“tecdit” edilecektir. Biz Siesta, Fiesta,
Futbol devam edelim. Elinoğlu boş durmuyor. Bunlar zamanla
firavunların İlahlık ve Rablik yasalarına da dönüşebiliyor. Buyurun
size yeni “Aile nizamnamesi” adı da
“İstanbul sözleşmesi”. Toplumsal cinsiyet eşitliği
diye, modern zamane Freud’u Alfred
Kinsey’in, “Kinsey skalası”nın takipçilerinin ailedeki
tahribatı, potansiyel olarak McKinsey’in riskinden
daha büyüktür.