Öyle planlamışlardı. %48’i peşlerine takacaklardı; ama olmadı işte. Bırakın %48’i peşlerine takmayı, kendi tabanlarını bile harekete geçiremediler.
Bugüne kadar kaba bir engellemeyle karşılaşmadılar. Yerde bulunan bir mermi ve sokağa dökülen bir gübre.
Bu Kılıçdaroğlu’nun aslında kişisel bir öz savunması. Biliyor ki, Enis konuşursa, sıra kendine gelecek. Panikledi. Konjonktür de uygundu. ABD, AB destek verirse, FETÖ’cüleri de peşine takarsa, “adalet” kavramını kullanarak iktidarı köşeye sıkıştırabilir mi? Ama olmadı işte. Arkasına taktıkları ortada. Anadolu yollarında marksistleri, HDP’lileri, LGBT’lileri yanlarına alacak halleri yoktu herhalde. İstanbul’a gelince karşılayacak olanlar da Gezi bileşenleri olsa gerek. Onlara umut bağladılar. Ama hava çok sıcak. Ardından yaz yağmuru bir bastırır, gök gürler, rüzgar eserse halleri perişan. Ayakları şişmiş, yorgun argın yürüyorlar.
Basından da ciddi bir destek yok. STK’lardan da. O 111 aydın-sanatçı dedikleri arkasına 111 kişi daha zor bulur.
Yürüyüşe katılanların zaten yarısı güvenlik görevlisi, koruma, destek hizmetlerinde görev yapan personel ve gazeteci, gözlemci filan. Bir araya gelince, basının önünde iyi de, kendi aralarındaki konuşmaları umutsuzluk ifade ediyor.