Ölüm ve doğum.. Niye ölümü başa yazdım biliyor musunuz, çünkü bu dünyaya geldiğimizde aslında ölümlü bir dünyaya doğmuştuk, ölümsüz bir hayatta. Acılar, çileler dünyasına. Yaşlanan bedenimizdi bu dünyada. Ruhumuzun yaşı yoktur. O yaşadığımızı sandığımız zaman boyutunun dışında bir aleme aittir.
Bu “sürgün yeri”ni ne kadar da sevdik. Gardiyanına âşık mahkûmlara döndük! Ne kadar da oyalandık, övündük, her şeyi dert edinmekten dert sahibi olduk. “Ölmeden önce ölecektik” oysa.. Dünya hayatını “oyun ve eğlence yeri” sandık.
Her insanın kıyameti, Azrail’in dokunuşu ile gerçekleşir. İsrafil’in bir üfürüşü ile son nokta konacaktır kainata. “Ezel” ve “ebed” davasına, zehabına kapılanlar, o gün “tul’u emel”in ne kadar anlamsız bir şey olduğunu anlayacaklardır. İşte sonunda doğan herkes ölecek. “Ezel”i olmayan hiçbir şey “ebed”i olmayacak. Kimse dünyaya kazık çakmayacak. Keşke uzun ömür yerine, bereketli, hayırlı bir ömür dilesek. Allah bizlere hayırlı bir ömür, hayırlı bir ölüm versin. Ömrümüzü bereketli kılsın.