Referandum süreci yaklaştıkça toplumsal ilgi, merak, heyecan ve stres de artıyor.
Bana kalırsa sakin olalım. Dikkatli olalım. Sabırlı olalım.
Şunun şurasında iki hafta kaldı ama öyle görülüyor ki bu iki hafta çok kolay geçmeyecek.
Önce referandum geçmez diyorlardı. Şimdi geçeceği anlaşıldı, birileri de düğmeye bastı. Gül’ün susup susup, sonunda “Türk tipi başkanlık diye bir şey olmaz” diye konuşması dikkat çekici.. Bakalım diğerleri de konuşacak mı? Bana kalırsa konuşsalar iyi ederler. En tehlikeli gerçek, söylenti kadar tahripkâr değildir. Onun için atalarımız “Şuyuu vukuundan beter” diye bir şeyden söz ederler.
Bu referandum sürecinde şu gerçeği de görüyoruz, kim kimdir görüyoruz. Derin gerçeklerle yüzleşme fırsatı buluyoruz. Bırakın herkes eteğindeki taşı döksün.
Sahi “Türk tipi başkanlık olmaz” da, “Avrupa tipi Demokrasi”, “İngiliz tipi Liberalizm”, “Fulbright tipi müfredat”, “Strafor” ya da “Exeter tipi politikacı” olur mu?. Tabi kraliçe yapınca “hayırdır inşallah” diyeceksiniz, Tom Amca yapınca “Kör müsün!”
Referandum sonuçlarına ilişkin kamuoyu araştırmaları % 55’in üstünü gösteriyor ve bu rakam yükselmeye devam ediyor. Bu da birilerinin evdeki hesabı ile örtüşmüyor. Senaryolarını revize edecekler..
16 Nisan’a kadar dikkat. Daha doğrusu referandum sonuçlanıp, sonuçlar açıklanana kadar herkesin teyakkuzda olması gerek.
Özellikle de şu 31 Mart tahliyelerine dikkat. 31 Martta serbest bırakılan gazeteciler, 1 Nisan’da gece yarısından sonra geri alındılar, ama 31 Mart’ta Türkiye genelinde yüzlerce FETÖ’cü serbest bırakıldı. Halk bunu bir operasyon olarak okudu. Bir el sürece müdahale etti sanki. Önce serbest bırakılıp, sonra gözaltına alınanlar açısından bu olay kötü bir Nisan 1 şakası gibi idi.