Türkiye ve Rusya karşılıklı uzun ömürlü bir ilişki istiyorsa, konuyu “efradına cami, ağyarına mani” bir şekilde ele almalı. Dün, bugün ve yarın çerçevesinde, hem sivil, hem siyasal ve hem de ekonomik ve kültürel açıdan bir yakınlaşma, ortak anlayış zemini oluşturmak için de kapsamlı bir işbirliğine ihtiyaç var.
Rusya ile ilişkilerde Türk dünyası, Balkanlar, Karadeniz konusunun gelecekte sorun olmaması için ortak bir anlayış zeminine ihtiyaç var. Tabii bir de Patrikhane ve Ayasofya konusu. Konu teolojik bir konu olduğu kadar politik bir konudur. Kilise devlet ilişkisi Ortodoks’luk’ta “Bizantinizm” adı verilen bir sistemdir. Onun için kilisenin ne olduğunun doğru bir şekilde tanımlanması gerekir.
Ortodoks’lukta Patrik değil kilise kutsaldır. Peki hangi kilise!.. Türk, Rum, Ermeni, Süryani, Bulgar, bir sürü kilise var. Mesela Süryani Patrikliğini Hz. Ömer kurdu. Ermeni Patrikliğini Fatih Sultan Mehmet.. Bir de şunu bilelim: Rum diye bir ırk yok. Yunan da yok, Grek denilenler de Likyalı denizciler. Yunan dili, medeniyeti, mitolojisi hepsi uydurma.
Aslında Malazgirt’i de yeniden okumalıyız. Orada saldıran taraf Bizans, savunanlar Alparslan’ın komutasında Anadolu halkları. Biz Alparslan’la ilk kez Anadolu’ya girmedik. Oğuz Hanın Hatay’a gelişi 7. Yüzyıl. Kaldı ki, biz daha önce de bu topraklarda vardık.
Noel Baba Vakfı Başkanı Muammer Karabulut geçen gün Patrikhane konusunda bir mesaj göndermiş. “30 AĞUSTOS’DA FENER’DE NE OLACAK?” diye soruyor.Ben de, bu ilginç mesajı özetleyerek size aktarıyorum. Karabulut diyor ki, “Fener Rum Kilisesi’nin henüz varlığı olmadan 325 yılında İznik’de yapılan ilk Hristiyan konsil ardından, en son 787 yılında 7. ve son kez İznik’de bir araya gelen Hristiyanlar 1054 yılında, Ortodoks ve Katolik olarak ikiye ayrıldıktan sonra bir daha bir araya gelmediler. Fakat 962 yıl sonra Fener Rum Kilisesi’nin öncülüğünde ve 1948 yılında ABD’den gelen, tarihe, “ithal patrik” olarak geçen 1. Athenagoras’un çabaları ile 1961 yılında başlayan, 19 Haziran 2016 Pazar günü de Girit’in İraklion kentinde yapılan ve Yunanistan’ın Cumhurbaşkanı’nın da hazır bulunduğu resmi bir ayinle Ortodoks Konsül toplandı ve “Ortodoks Kiliseler Birliği” ilan edildi. Fakat toplantıya başta Rusya (95 milyon Ortodoks nüfus) olmak üzere, Bulgaristan (8 milyon Ortodoks nüfus), Gürcistan (5 milyon Ortodoks nüfus) ve Rusya’nın Suriye’deki etkisi ile de Antakya-Suriye (750 bin Ortodoks nüfus) Ortodoks Kilisesi katılmadı. Katılan Ortodoks Kiliseleri ise; İstanbul Rum Kilisesi, İskenderiye Patrikliği (350 bin), Kudüs Patrikliği(60 bin), Sırbistan(8 milyon), Romanya (17 milyon), Kıbrıs (450 bin), Yunanistan (9 milyon), Polonya (750 bin), Arnavutluk (210 bin) ve Çekoslovakya (100 bin) kiliseleri idi. Diğer bir ifade ile katılan ve katılmayan Ortodoks Kiliselere bakıldığında aynen 1054 yılında, Katolik ve Ortodoks olarak ikiye ayrılan kiliselerin, bu seferde 19 Haziran 2016 tarihinde toplantı başladığında ikiye ayrıldığına tanıklık ettik. Aslında böylesi bir toplantının temelinde Fener Rum Kilisesi’ne patrik olarak ABD Başkanı Truman’nın uçağı ile ABD’den gelen 1. Athenagoras (1948-1972) vardı. Nedeni de özellikle de Doğu Roma’nın 330 yılında başkent olarak İstanbul’u ilan etmesi ile birlikte Roma Kilisesi (Vatikan) yerine Fener Rum Kilisesini etkin kilise olması girişimleri başladı. Günümüzde ise Roma yerine ABD bu sefer ikiye ayrılan Ortodoks kiliselerin merkezini kendi kontrolünde, siyasi ve ekonomik üstünlük sağlamak üzere Fener Rum Kilisesinin kullanması ile başladı. Bugün Girit’de yapılan Ortodoks Konsil’in özeti budur. Tabii ki Moskova ve Bütün Rusya Patrikhanesi’nin bu toplantıyı dini ihtiyaçlardan değil de ABD merkezli ihtiyaçlardan dolayı katılmadığını biliyoruz. Bu durumda siyasi faaliyet göstermemek adına Türkiye’de kalmasına müsaade edilen Fener Rum Kilisesi neden böylesi bir faaliyet içerisine girerek, “Ortodoks Kiliseler Birliği”nin kurulduğunu dolayısı ile kendisini de bu birliğin başı olduğunu açıklıyordu!.. Bu durum da merkezi İstanbul olan Fener Rum Kilisesinin açıkça Rusya’ya karşı bu faaliyetine, üstelik Rusya ile birçok alanda stratejik işbirliği için görüşmeler yapan Türkiye ne kadar müsaade edecekti?