Sanırım biz en büyük yanlışı, sivil-siyasal dengesini bozmakla yaptık. Siyaset her şeyi sünger gibi içine çekince, denge filan da kalmadı. Denge yoksa zaten adalet de olmaz.
Bu Kemalizm’in zaafı idi, darbe dönemlerinde de hep aynı yanlışlar oldu, daha sonraki dönemlerde de. Aslında batı demokrasilerinde, gücün tek elde toplanmaması için “yasama, yürütme, yargı” birbirinden bağımsız, üç ayrı yapı idi. Başkanlık sistemi ile biz bunun gerçekleşeceğini zannederken tam tersi oldu.
Toplumdaki “karizmatik lider” arayışı, her şeyi tek kişiye bağladı. Bu yapılarda din tek kişiye bağlanınca o kişi kutsal bir kimlik kazanıyor. Eş zamanlı devlet de kutsanıyor. Aslında Westfalya Anlaşması, ulus devlete geçerken, bu kutsal devlet ile seküler devletin arasındaki çatışmayı sonlandırmak, ruh ve beden ikilemini bir dengeye kavuşturmak, paylaşım ve işbirliği için yapılmıştı. Laiklik bu şekilde, yine meşruiyetini İncil’den alan bir kurum olarak hayat buldu. Tapınakçılarla Masonlar arasındaki ilk ayrışma da bu şekilde ortaya...