“Bizim siyasetimiz”in bir dili olmalı. Kavramları, kurumları olmalı. Bir usulü olmalı. Hepsinden önemlisi bir “fıkhı” olmalı. Ödünç kavram ve kurumlarla medeniyet inşa edilmez.
Fıkıh: Bir şeyi lâyıkıyla bilme, şuurlu olarak idrak etme, kavrama, kişinin leyh ve aleyhinde olanı bilmesi, Fıkıh, anlayış, anlayış tarzı veya derinliği, bir şeyin bütününe vakıf olmak, “İslâm hukuku” anlamlarına gelmektedir. Mecelle’de Fıkıh “mesâil-i şer’iyye-i ameliyye’yi bilmektir” şeklinde tarif edilir. Ayrıca her türlü söz ve fiilin kaynak, sebeb, süreç, hali hazır durumu ve maksadını anlayacak şekilde keskin ve derin anlayışa fıkhetmek denir.
Öte yandan, Fıkıhta diğer çok önemli bir konu “muamelat”la ilgili hükümleridir. Bu bölümde Akit, hukuki tasarruf, suç ve ceza gibi beşeri ve içtimai düzenin sağlanması ile hükümler ele alınır.. Bunlar, umûmî ve hususî hukuk alanına giren konular da olabilir.. Burada aslolan insanlar arası ferdi münasebet, ferdin toplumla veya toplumun diğer topluluklarla münasebetlerini düzenlemek ve maslahatlarını temindir.
İşte bu anlamda bizim siyasetimizin de bir fıkhı olmalı.
Fıkıh, sadece “İslam”a dair yönü ile dinin şahsi ve içtimai hayata dair amelî hükümlerini bilmeyi ve bu konuyu inceleyen bir ilim dalı anlamında kullanılır. Bu anlamda Kur’ân-ı Kerim’de Fıkıh çeşitli fiil kalıplarıyla 20 yerde geçer. İslâm›ın ilk iki asrında fıkıh bütün dinî ve dinin çerçevelediği hayata dair ne varsa bilme kastedilmekteydi. Daha sonra fıkıh, amelî alana münhasır hale geldi. İmân ve itikat konuları “ilm-i tevhîd, usuli’d-din, akaid, kelâm” gibi tasnif edilmeye başlandı. Muameler ve erdem ahlâk ve tasavvuf’un konusu haline gelmeye başladı. Fıkıh amelî hayata ait bilgileri ve hükümleri ihtiva eden bir ilim dalı olarak anılmaya başladı. Daha sonra tekrar daha geniş bir ilim dalı haline geldi ve ilmihal dışında, hukuk ve hukuk usulü, iktisad, siyaset, idare, bu anlamda yeni kavram ve kurumların ihdasında takip edilecek yollar, genel kaideler ve bunların işleyişi ile ilgili tüzükat ve içtihadların şekillenmesi, imamet ve hilafet konusu, fıkıhın tarih içindeki şekillenmesi, mukayeseli hukuk, vergi, kurumlar ve topluluklar arası ihtilafın çözülmesine ilişkin icraatları hepsi bu kavramın içine girmektedir.. Yani konu ibadet ve ukubât’dan ibaret değildir.