Bizde siyaset büyük ölçüde ayak oyunlarından ibaret.. “Kazanmak için oynamak” da değil. Doğrudan, baştan sona oyun.
Pragmatizmle başlayıp oportünizme kayan bir sapma da değil. Her şey bir “oyun”. Bu oyun masum bir oyun da değil, “Hile”li bir oyun. “Madrabazlık” da demek mümkün, bazı örneklerden yola çıkarak. “Hile-hurda” da denebilir. Tam bir algı operasyonu.
Siyaset koridoru konkav-konveks aynalarla dolu.
Herkes, herkes hakkında birçok şeyi bilir ama, aralarında bir dehşet dengesi olduğu için örterler. Bir açık yakalamak için, fırsat doğsun da diye, yapacaklarını yapmak için beklerler.
Karşıt tarafın açığını yakalayınca habbeyi kubbe yaparlar, kendilerine gelince deveyi pire yaparlar. Siyasetin amigoluğuna soyunmuş Holigan “taraftar”lar ise goygoylarına devam ederler. Yok aslında birbirlerinden pek farkları aslında, hemen hepsi kendi gözündeki merteği görmez, ötekinin gözünde çöp arar.
Ha, sanmayın bu sadece siyasette böyle, çok ortaklı, üyeli meslek odalarına, şirketlere, kooperatiflere bakın bu hep böyle. Sivil-siyaset karışmış durumda. Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş anlayacağınız. Yuvarlanıp gidiyorlar.
Birbirlerinin mezarını kazıyorlar. Herkes ötekine bu dünyada cehennemi yaşatıyor aslında.
Hani birbirimiz için rahmet vesilesi olacaktık. Hayırda yarışacaktık. Amaaan sen de!
Biri ne derse öteki aksini söyleyecek. Biri yanlış yaparken, ötekisi “bak bak yanlış yapıyor” diye cıyak cıyak bağıracak, ama doğrusunu söylemeyecek. Onu kendine saklıyor. Kendi gelince yapacakmış.