“Şöyle olmasaydı böyle olmazdı..”
Ya da, “şu şöyle olduğu için bu böyle oldu..”
Bunlar her gün duyduğumuz, kulağa hoş gelse de aslında içi boş sözlerdir..
Sonunda her şey olacağına varır..
Sahi, babam kız olsaydı ben kim olurdum! Hz. Ömer Halid b. Velid’i niçin azletmişti.. Hani “Zaferi Allah’tan değil de Halid’den bekliyor olacaklardı” diye, Hz. Ömer Halid b. Velid’i görevden almıştı..
“Allah filanı başımızdan eksik etmesin. O giderse halimiz nice olur?” der gibi.. Allah, dilediğini gerçekleştirmek konusunda kimseye muhtaç değildir..
Aslında bu; o meşhur Mehdi beklentisinin farklı bir yansımasından başka bir şey değil. Falan gelecek bizi kurtaracak ya da falan giderse halimiz harap olacak..
Anlayacağınız birilerimizin haşa Allah’ın yetmeyen gücüne güç yetirme çabasında.. Kimilerimiz Tanrıyı kıyamete zorluyor, kimileri de kendilerine iktidar ve servet vermeye.. Dualarımızın dili bile ona göre sanki!
Niye bütün bu işlerin bir imtihan olduğunu düşünmüyoruz. Neden olaylara kader, rızık, ecel penceresinden bakmıyoruz.. Çabalarımızın Allah’ın takdirini engelleyeceğine, değiştireceğine mi inanıyorsunuz..
Hani biz sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olacaktık.. Hani imtihan oluyorduk ve Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan ediyordu..
Bizim, gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, “ol” diyince olduran, “öl” diyince öldüren, kadere, rızga ve ecele hükmeden, kadiri mutlak olan bir Allah’ımız vardı. O zaman ne gam!
Bakın, bir zaferden değil, seferden sorumluyuz..