Ve Ramazan’ın sonuna geldik. Bugün Arefe. Bayram yapmayı hak edenlerden olduk mu? Allah’a verdiğimiz söze sadık kalacak mıyız?
Hani “Galubela zamanı”nda bir söz vermiştik ya, hatırladınız mı? Hani Allah bize “Ben sizin Rabbiniz miyim” demişti de, biz ”Evet” demiştik.
Sonra da “La İlahe” demiştik, “Hayır” demiştik Şeytanın çağrısına. “Bizim Rabbimiz ve İlahımız yalnız Allah’tır” demiştik! Şimdi tevbe zamanıdır. Ve imanımızı, kulluğumuzu Allah’ın kitabına göre ve “Allah indinde tek din olan İslam”ın, Resullerin yaşayıp bize örnekledikleri şekilde, ona hiçbir şey eklemeden ve ondan hiçbir şey çıkarmadan tashih etme zamanıdır. Ölçü ve tartıyı doğru tutacağız. “Evet” ve “Hayır”larımız bu ölçüye (vahiy ve risalet) göre olacak. Devlet yönetirken de ticaret yaparken de ya da yönetilirken de her türlü ekonomik, siyasi, içtimai davranışımızda bu kuralı esas alacağız.
“Ölçü” ve “tartı” sadece gram/kilo ve metre ile yapılmaz, bu kurala göre. Mesela yasa, mevzuat da bu ölçüye tabi, paranın değeri de. Mahkeme de bu ölçüye tabidir, herhangi bir konuda bir karar verirken de, not verirken de, işe girerken de.. Ölçü ve tartı hayatın bütününü kuşatır. Kural şu: “Misgale zerretin hayran yerah ve misgale zerretin şerran yerah”. Kim bu dünyada zerre-i miktar iyilik ya da kötülük yapmışsa, öbür dünyada mutlaka o nisbette yaptıklarının karşılığını görecektir. Bu dünya maddi bir dünya, bu dünyanın bir de “anti madde” olan, manevi bir ahiret karşılığı var. Allah (cc) o dünyayı, ahiret yurdunu, bu dünya hayatına karşılık yanında rehin tutuyor.
Medyen halkı, zenginlik ve refah içinde yaşıyordu. Mütrefinlerden olmuşlardı. İsraf ve lüks içinde dünyanın oyun ve eğlencesine, keyfine dalmış bir hayat yaşıyorlardı yaşıyorlardı ve sürekli daha fazlasını istiyorlardı..
Bakın, dikkat edin, lüks, ithal, ballı bir çikolata bulamayan bir çocuğun üzüntüsü ve öfkesi, akide şeker bulamayan bir çocuğun acısından daha büyüktür. Ve akideli şeker bulan yetimin sevinci, istediği çikolatayı bulan zengin çocuğunun sevincinden daha büyüktür. Şeytan onların tatmin olmaz iştihalarını sürekli kışkırtır ve ötekilerin sahip oldukları ile kendilerini sürekli yarış içinde, kıskançlıklarını artırarak, baş döndürücü bir yarışa sokar. Güç sarhoşluğu içinde gözleri var görmez, kulakları var duymaz, kalpleri var hissetmez olurlar, hep daha fazlasını isterler. Cehenneme doğru koşar adımlarla giderler. Mallarının bereketi olmaz. Sağlıklarını kaybederler, yedikçe açlıkları artar. Yedikçe korkuları artar! Başkalarının hasedinden ve sahip oldukları şeyleri kaybetmekten korkarlar. Haber veriyorum, onların korktukları ne varsa, hakettiklerinin tam karşılığı, elbet, bir gün, mutlaka başlarına gelecektir.