Bu dünyada kim ne yapmışsa, ister Müslüman olsun ister kâfir, her kim ne yapmışsa ya da yapması gerekirken yapmamışsa, bu zerre-i miktar iyilik ya da kötülük de olsa, bu dünyada ya da ahirette bir gün mutlaka karşılığını görecektir.
Haksızlıklar karşısında susanlar, bu anlayışa göre “dilsiz şeytanlar”dır.
Kural şu; işi ehline vereceksiniz, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacaksınız. Yoksa o ateş size de dokunur. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” denmiştir. “Zulm ile abad olunmaz” bunu bilesiniz.
Müslüman ya da kâfir, bizim tarikattan, bizim mezhebimizden, bizim partimizden, bizim hemşehrimiz ya da değil, farketmez. Söz konusu olan babanız ya da şeyhiniz de olsa Alemlerin Rabbi’nin hükmü bu. Allah böyle buyururken, siz, Allah’ın hükmüne, ahlaka, hukuka rağmen amirlerinizin bu değerlere karşı emirlerine uymaya devam edecekseniz, size karşı İlah’lık ve Rab’lik taslayanların emirlerini İlahınız ve Rabbiniz olan Allah’ın emrinden üstün tutup, onlara itaat edecekseniz, o gün geldiğinde sizi Allah’ın elinden alsınlar bakalım.
“Ekmek kapısı” değil mi, unuttum, “rızkınızı onlar veriyor”du değil mi (Haşa!?) O zaman İlahınız ve Rabbiniz de rızkınızı veren oluyordu değil mi?