2001 yılında kurulan Ak Parti kadroları büyük çoğunluğuyla MSP, RP geleneğinden gelen siyasetçilerden oluşuyordu. Hasbi, iktidar-nimet ilişkisinden uzak bu kadrolar gece-gündüz çalışarak partilerini 15 ay içinde tek başına iktidara taşıdılar.
Tehdit ve şantajlara rağmen o fedakâr kadroların çabasıyla Ak Parti her gün biraz daha büyüdü ve her seçimden güçlenerek çıktı.
Ahmet Necdet Sezer'in 2007'deki 367 hilesiyle aylarca Çankaya köşkünü işgal denemesi ve e-muhtıra bu milletin hasbi çalışan kadrolara itimadında bir zayıflığa yol açmadığı gibi, millet bir önceki seçimden 13 puanlık artışla Ak Parti'yi yeniden iktidara taşıdı. Ama bu seçimlerden sonra Ak Parti özellikle “iktidar nimeti için her türlü ahlaksızlığa düşecek” kimi ‘AKP'lilerin işgaline uğradı. Tabi, bu işgalden önce umreye gidilince geçmişlerini kamufle edeceğine inananlar umreye gitmeye, bir daha, bir daha umre yapmaya başladılar.
Ak Parti Türkiye partisi idi, elbette toplumun her kesiminden insana partide yer vardı. Kaldı ki farklı partilerden gelenlerin de büyük ekseriyeti dürüstlüğü esas alan milletin evlatlarıydı, lakin partiyi domine edecek koltuklara çoğunlukla ihaleciler, rantçılar oturunca işin hasbi boyutu ciddi yaralar aldı.
Rantçıların baskılarıyla Ak Partililer 2007 seçimlerinden sonra ‘AKP'lilerin saldırıları sonunda partiden adeta kovuldular. Bizzat şahit olduğum kimi teşkilatlardan öyle yöneticiler uzaklaştırıldı ki bunlar hiçbir menfaat beklemeyen, Ak Parti'yi ülkenin geleceği gören ve evlerine gitmeye hasret insanlardı. İşin daha üzücü yanı bu fedakâr kadroların yerine gelenler ülkeyi, partiyi dert etmeyen, sadece “iktidar partisinden nasıl yararlanırım”ın çabası içinde olanlardı. Hepsi birer kurt gibi saldırdılar, kazandıkları paralarla Milletvekili, il, ilçe başkanı oldular. Keza kazandıkları paralarla meclis üyesi, belediye başkanı ya da adayı oldular. Bunlar zamanla daha çok para kazandılar, kazandıkları paraları harcayarak gerçek partilileri pasifize ettiler.
Gelelim bugüne.