Dünkü gibi hatırlıyorum,
Elazığ'a gitmiştik, babam ve Ap Ahmed ile. Sene 1966'ydı. Amcam olan Hamit Ay (Nüfusta adıHamit olsa da Köyde herkes Ahmed diyordu ve Bingöl yöresinde Zazaca amcaya Ap, Apo diyoruz) Çanakkale Gelibolu'ya asker gidecekti.
Çok neşeliydim, Bingöl'ün küçücük bir Köyünden kocaman Şehre gelmiştik.
Babamla Apo Ahmed'i terziye götürdük, Ap Ahmed için beğenilen kumaştan takım elbise için ölçüler verildi, dönüşte giyip Köye, Halifan'a gelsin diye.
Derken ayrılık vakti gelmiş, babam Ap Ahmed'e sarılmış, bırakmak istemiyor gibiydi. Döndüçömelerek bana sarıldıApo Ahmed, "Allah bana senin asker olduğun günügöstersin, isterse o gün imanla ruhumu alsın" demişti bütün samimiyetiyle. Otobüse bindirdik Ap Ahmed'i, İstanbul'a, oradan da Gelibolu'ya asker olarak yolladık. Otobüs manevra yaptıktan sonra gözden kayboldu. Rahmetli babamın dilinden 'bırayo bıréminooğırıv, tıemoni Alleh'ıv/kardeş, kardeşim uğurlar olsun, sen Allah'a emanet olasın'sözleri döküldü. İşte o an sevinerek geldiğim güzel Elazığbaşıma yıkılmıştı. Amcam yanımızda yoktu artık, üstelik gözümde dağgibi babam Mela Muhammed'in gözlerinden yaşlar dökülmüştü.
Otobüs gitti derken iki dakika geçmeden nedense geri döndü, biz hala olduğumuz yerdeyiz. Belki de bir şeyler unutmuştu şöför, amcam indi bana sarılıp 'seni bir daha gördüm ya' deyip teskere almışgibi sevinmiştik.