Uçaklarla bombalanan bir halk,
Tanklarla ezilen bir halk,
Ağır silahlarla taranan bir halk,
Darbelerin acımasızlığını bilen milleti sindirmek için katliam
tehditleriyle korkutmak…
Öğrencilik yıllarımızdan itibaren Çanakkale Geçilmez, Kurtuluş
Savaşı kahramanlarını ve kahramanlılarını dinliyor, okuyorduk.
Bütün dini, etnik ve mezhep gruplarına ait bu kahramanları
öğreniyorduk. Kadınlar bombalara aldırış etmeden kazmalarıyla
cepheye doğru yol almış, yaşlılar nefes alma güçlüğüne bakmadan
bastonlarıyla nöbet beklemiş, gelinlik kızlar yağmur gibi yağan
kurşunlara rağmen cepheye yaralılara yardım için koşmuşlar. Yine
12, 13, 14 yaşlarındaki çocukların boylarınca silah alıp
İngilizlere, Fransızlara, Yunan ve İtalyanlara karşı destanlar
yazdıklarını öğreniyorduk.
Doğrusu bu anlatılanları, bu okuduklarımızı yabana atmasak da acaba
biraz abartı var mı diye düşünmedik değil.
15 Temmuz gecesi yaşananlara bakalım:
F-16'lardan halkın üzerine bombalar yağıyor, tanklar insanları
paletlerinin altında eziyor, ağır silahlarla öldürücü yağmurlar
yağıyor.
Peki, bu ölüm kusan ortamda millet ne yapıyor?
Kadınlar jetlerden yağan bombalara aldırış etmeden kamyonuyla
yollara düşüyor. Yaşlılar paletlerin altında kalmayı unutup etten
barikat kurmak için genç delikanlıları kıskandıran bir hızla
darbeci askerlerin hareket alanını daraltıyor.
Genç kızlar ağır silahlardan yağan kurşunların üstüne üstüne
yürüyor.
Gençler üstünden atılıp denize düşeceklerine aldırış etmeden beline
keser, eline kazma alarak köprülere konuşlanan araçlara
bedenlerinden barikat kuruyor.