Öyle bir ülkeyiz ki dünyanın en büyük 20 ekonomisine sahip ülkelerin devlet ve hükümet başkanları bu ülkeye gelir, bu ülkenin bir şehrinde en görkemli bir organizasyona katılır, Fransa’daki katliama rağmen bütün dünyanın gözü bu ülkede olur, ama biz bunları yazacağımıza aramızdaki fitnelerden söz etmek zorunda kalıyoruz.
G20 zirvesi hakikaten güzeldi, fevkaladenin ötesinde bir görkemle başladı, aynı güzellikte devam etti ve güzel bir şekilde neticelendi. Dönem başkanı olan Türkiye alışılmışın dışında bir organizasyon gerçekleştirdi. Görselliği için söylediklerimi aynen zirvenin muhtevası için de söyleyebilirim. Toplantılar, “olsun da bitsin” yerine, dünyanın geçmekte olduğu süreçlere, karşılaştığı badirelere ayrıldı.
G20 zirvesinde Başkan Erdoğan açlara, fakirlere, işçi-işverene, teröre, zulme, sömürüye oldukça geniş yer verdi. “Kâr-kazanç” ve “fedakârlık, paylaşma” vurgularının dört bir yanını çerçeveleyen Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, katılımcı devlet ve hükümet başkanlarına, işverenlere adeta insanlık (ölmedi) dersi(ni) verdi.
Bütün bu güzelliklere rağmen fitneciler boş durmadılar. Bu toplantının sürdüğü gün ve saatlerde Cumhuriyet ve Sözcü gazeteleri Paris katliamını Türkiye’ye mal etmek için yarıştılar. “Katliamın Türkiye ile bağlantıları” başlığı ihanetin şahıydı. Fransa “Olay Belçika ve Yunanistan’da planlandı” derken bizimkiler neredeyse Katil Erdoğan diyeceklerdi. Diğer medya ise başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun “gölgede kaldığı” fitnesi ile uğraşıyordu.