Aydınlar ülkelerinin medar-ı iftiharıdır. Sistem tarafından sevilmeseler de halk nezdinde muteberdirler. Bu sebeple aydınların müesses nizamın yanında yer aldıkları görülmemiştir.
Bizde durum oldukça farklı; aydın taklitçi, aydın statüko yanlısı, aydın ideolojik körlüğe sahip. Cumhuriyet dönemi aydınları -istisnaları saymazsak- bir metre önünü aydınlatamadıkları halde kamuoyuna aydın diye takdim edildiler. Kendilerinden menkul bir watt’lık ışığı bulunmayan bu tayfa sistem tarafından “ışıklandırıldı.”.
Rejimler kendi burjuvazisini, kendi medyasını, kendi askerini oluştururlar. Ancak sistemlerine güveni olmayan devletlüler ‘hormonlu aydınlar’ını da oluştururlar ki toplum sistemin mühendisliklerine ve manipülasyonlarına direnemesin.
Bugüne kadar ülkede bir soruna doğru teşhis koy/a/mamaları, buna uygun çözüm arayışlarında bulunmamaları ve dolayısıyla çözüm üret/e/memeleri sebebiyle aydınlar ciddi irtifa kaybına uğradılar. Öyle ki, Kemalizmin palazlandırdığı aydınların dindarların sorunlarına yönelik teşhisleri “irtica” ve buna çözümleri de “antidemokratik baskıcı uygulamalar”la sistemi savunmak olmuştur. Bu savunmalar “Sokrat’ın Savunması” türünden değil; rejimlerinin, ideolojilerinin iktidar da kalmasına yönelikti.