İngilizler Çanakkale Savaşı için Asya ve Afrika ülkelerindeki sömürgelerinden Müslüman askerler getirmişlerdi. Bu Müslüman askerlere "Halifeliğin tehlikede olduğu, Halifeye yardım amacıyla Çanakkale'den geçilerek İstanbul'a ulaşılacağı" anlatılmıştı.
Savaşın ilerlemesi ve kara savaşlarının başlamasıyla cepheler arası mesafeler iyice kısalmış, saatlik ateşkesler yapıldığında taraflar yaralılarının tedavi, ölülerinin defin işlemlerini tamamlıyorlardı. Tarafların zaman zaman birbirlerine konserve kutularıatarak karşılıklıjest yaptıkları da tarih kitaplarının yaprakları arasında yerini alıyordu.
İşte bu süreçte düşman cephesi içerisinde inanılmaz olaylar meydana geliyordu. Askerlerimizin her vakit okuduğu ezanlar, mevzilerde okunan Kuran-ı Kerimler düşman mevzilerindeki Afrika'dan, Asya'dan gelen Müslüman askerlerin beyinlerini zonglatıyor, kendilerine "biz kimlerle savaşıyoruz" sorusunu bir kez daha soruyorlardı. Cihad için çıktıkları bu yolda anne-babalarını, çocuk ve eşlerini, doğdukları toprakları bırakıp gelen bu insanları acaba İngilizler, Müslümanlara karşı kullanmışlar mıydı? Evet kullanılmışlardı, ancak bir çoğu hiç tereddüt etmeden mevzi değiştirmiş, Müslüman ordumuzun yanında şehit oluncaya kadar savaşmış, hatta teslim olmak için siperlerimize yaklaşıp yanlışlıkla düşman zannıyla ateş altına alınanlar dahi olmuştur ki inşallah şehit olmuşlardır. Ama bir kısmı her şeye rağmen cihad ettiklerini, mevziyi terketmenin arkadaşlarına karşı vefasızlık olacağına inanmışlar ve bu yolda canlarını vermişlerdi.