Tekrar belirtmemiz gerekir ki,
Ramazan ayının Kur’an Ayı oluşu ilahi kelam ile sabittir. Allah cc Kur’an-ı Mubin’i Elçisi Muhammed Mustafa’ya (SAV) vahyederek insanlık ailesinin kurtuluşunu murad etmiştir. Ramazan’ın daha anlamlı, mübarek oluşu Kur’an-ı Mubin’in bu ayda indirilişi ile alakalıdır.
Geçen yazımızda Muhammed Mustafa’nın (SAV) Mekke ve çevresinin içinde bulunduğu acınası durumdan çok üzüldüğünü ve asırlardır süren bu karanlıktan bir çıkış yolunun olması gerektiğini düşündüğünü belirtmiştik. Muhammedü’l Emin bu yüzden Hıra’ya gidip derin derin tefekkür eder ve bu tefekkür süresince büyük ızdıraplar yaşardı.
Şimdi yazımızın devamına geçebiliriz.
Melekler, bir yandan Muhammed Mustafa’nın imdat çığlığına nasıl ve ne zaman cevap verileceğini merak ederken, bir yandan da yakın zamanda peygamber olacak insanın yaşadığı ızdırabın bir an önce dinmesi için dua ediyorlardı.
İnsanlık ailesine, ama özelde “Mekke ve çevresine” acilen bir çare gönderilmeliydi. Bu çare ancak ve ancak her şeyin Malik’inin indinde mümkün bir deva olabilirdi. Hira’nın kutlu misafiri de bunun bilinciyle Mekke’ye kahır dolu bakışlarla bakıyor, çaresizliğin vermiş olduğu ızdıraptan dolayı kendinden geçiyordu.
Tahammülü imkânsız sancılarla kıvranan Muhammed Mustafa gözlerini açtığında Mekke’yle göz göze gelir gibi “çare” diye inliyordu. Özellikle vahyin nüzulünden önceki son on gece dayanılmaz acılarla geçiyordu. İlahi kelamın inişi yaklaştıkça sancılar da artıyordu.