NATO’ya mecbur olmadığımızı ya da Avrasyacılığın ne olduğunun anlaşılması bağlamında yapılan tartışmaların faydalı olduğunu düşünüyorum.
Bundan 50 gün önce ATLANTİKÇİLİĞE KARŞI AVRASYACILIK I-II başlıklı yazılarım yayınlandığında bu skandal yoktu. Ancak NATO tatbikatında Atatürk ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “düşman-hedef” gösteren skandalı patlak verdikten sonra köşelerde, televizyon programlarında NATO ve Avrasyacılık tartışmaları artmaya başladı. Kimileri Avrasyacılığın Türkiye için kurtarıcı bir blok olduğunu ifade ederken, kimileri de NATO’nun Türkiye için olmazsa olmaz olduğunu anlattı.
Ancak;
NATO’da kalmayı esas alanların alışılagelmiş apolojik yaklaşımları çok yavan ve bayat kalıyor. Bunların, yeni bir dünya kurulurken NATO bize ne getirir, ne götürür konularında söyledikleri kayda değer fikirlerine rastlamadığımız gibi, başta ABD olmak üzere NATO’ya üye önemli ülkelerin son beş yıldır Türkiye ile ilişkilerindeki dostluk ve müttefiklikle bağdaşmayan tavırlarına dair fikirlerini de görmedik. Kimilerinin Avrasyacılık konusunda söyledikleri ise cehaletten başka bir şey değildi. Bu konuda hala Çarlık dönemi anlayış ve koşulların geçerli olduğunu vehmediyorlar ve hiçbir bilgiye dayanmadan Avrasyacılığı, “Rusya’ya ram olma” şeklinde anlatıyorlar. Oysa ne koşullar Çarlık Rusya dönemi koşulları, ne de Rusya’nın periferisine girmedir Avrasyacılık.
Avrasyacılık bizim için olmazsa olmaz değil, lakin Türkiye’nin jeopolitik ve jeokültürü Batıcı olmasına manidir. Avrasyacılık konusuna eleştiri getirenler ne Nikolay Trubetskoy’u bilirler ne de Lev Gumilev’i ne de bizdeki G. İşyar’ı ne de Sait Yılmaz’ı. Bu bilgisizlikle yalnızca 15 Temmuz darbesini bir gün önceden ima eden A. Dugin’i duymakla Avrasyacılık eleştirisi yapılmaz.
Türkiye’nin, medeniyet ve asabiyetinden dolayı Batı tarafından “istenmeyen” ülke olduğunu asırlardır pek çok konuda müşahade ettik. Medeniyetimiz rahmet ve şefkat medeniyetidir. Bu medeniyet adalet ve hakkaniyetin tesisini hedefleyen bir medeniyettir. Aynı zamanda özgürlüğüne düşkün, tahakkümü kabullenmeyen ve Batı’ya hükmetmiş bir milletin torunları olan bizleri Batının daima “tehdit” olarak gördüğünü biliyoruz.