Türkiye’nin düşmanları olur, olmalı da. Neticede bölgesinin en güçlü devleti olduğu gibi büyük imparatorluklar kurmuş bir milletin meydana getirdiği bir ülkedir Türkiye.
Geleceği/n parlak ülke/si,
Dinamiklerini, potansiyellerini, enerjisini, imkanlarını yerli yerince kullanabilirse 20 yıl sonra dünya çok farklı bir gezegen olacak.
Bu devletin düşmanı olmaz mı? Sömürgeci güçler, çok uluslu şirketler ve bu ÇUŞ’lar tarafından ele geçirilen devletler Türkiye’nin büyümesinden rahatsızlık duyarlar, duymalıdırlar.
Tabi ki Türkiye gibi bir devlet de bütün bu düşmanlıklara, rahatsızlıklara hazırlıklı olmak durumundadır. Zira bu tür düşmanlıkların sözde kalmayacağını, gün be gün hareket halinde olduğunu unutmamalıdır.
Devletler yüksek stratejiye sahip olmadan güçlü ve bağımsız olamazlar. Yüksek stratejiyi ancak,“sabit ve değişken potansiyelleri” yeterli olan devletlerin geliştirmesi mümkündür. Buna muktedir olan devletleri büyük devletlerin, küresel güçlerin dikkatle takip ettiklerini de unutmamak gerek. Çünkü devletler büyüdükçe, güçlendikçe en “yakın”ındaki devletten başlayarak en “uzak”taki devlete kadar bütün devletlerin “alanı” ile ilgilenir. Bu “ilgi”yi hiçbir devlet arzulamadığı gibi hiçbir devlet bu “ilgi”den keyif almaz.
Türkiye eski dünyanın kodlarını değiştirecek güce erişiyor. Jeoploitik ve jeokültürü jeostratejiye dönüştürürken ortaya küresel güçlerin planlarını bozacak muazzam bir bölgesel güç çıkıyor.
Bu yüzden başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinin ve sivil toplum kuruluşlarının Türkiye aleyhinde faaliyet icra etmelerini yadırgamıyoruz. Türkiye’nin güçlenmesine yarayan ne varsa engellemek, Türkiye’yi zayıflatacak ne varsa bunları da desteklemek, devreye sokmak için çaba sarf etmelerini anlıyorum. (Ben anlıyorum da mesela Kılıçdaroğlu anlıyor mu emin değilim. Çünkü anlıyor ve anladığı halde böyle davranıyor ise gafletten öte ihanet içinde olması söz konusu olacak ki buna dilim varmıyor.)