ABD, Obama’nın ikinci döneminden itibaren Suriye’de Türkiye’nin endişelerini, hassasiyetlerini görmezden geldi ve adeta, “Ben süper güç ABD’yim, istediğimi yaparım, mecburen uyarsınız” demeye getirdi.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın hemen hemen her toplantıda, “Bizi bölemeyeceksiniz, devletimizi yıkamayacaksınız” haykırışını duyduğu halde ABD bildiğini okudu. Amerikan yönetimi, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu haykırışlarının ABD’nin FETÖ, PKK, PYD, DEAŞ ile kurduğu ilişki ve bunlara verdiği destekten kaynaklandığını pekâlâ biliyordu. Buna rağmen ABD Türkiye’nin bu endişelerini giderecek hiçbir şey yapmadı. Tersine basit oyalama taktikleri Türkiye’nin endişelerini daha da arttırdı.
ABD Türkiye’nin güneyinde DAEŞ ile mücadele adı altında kendisi için onlarca üs kurdu. Oysa amaç DAEŞ ile mücadele olsaydı bu birkaç günlük bir işti. Nitekim Türkiye’nin El-Bab ve Cerablus’u DAEŞ’ten temizlemesi birkaç günü bulmuştu. Musul, Rakka operasyonları da kısa sürmüş ve DAEŞ bölgeden çıkarılmıştı.
Sahi, DAEŞ militanlarına ne oldu? Neredeler bunlar? Bu teröristler buhar olup uçmadılar ya. Sakın ABD onlara yeni bir görev vermiş olmasın? Mesela sakallarını keserek bir yerlerde karşımıza çıkarmasın?
Aslında ABD, DAEŞ ile değil, Türkiye ile mücadele ediyor/du. 15 Temmuz FETÖ darbesi ABD tarafından yapıldı, bunun saklısı, gizlisi yok. ABD başaramadı, başaramayınca da diğer plana geçti;
ABD PYD’ye 4800 TIR ve 2 bin uçak silah verdi. Bu silahlar neredeyse Suriye nüfusuna yetecek kadardı. Türkiye her seferinde buna karşı çıktı, ABD de her seferinde, “DEAŞ ile mücadele için veriyoruz” diyerek Türkiye’nin gözlerinin içine baka baka yalan söyledi, stratejik ortaklığa ihanet etti.